Günümüzde en yaygın demans (bunama) türlerinden biri olan Alzheimer beyin
hücrelerinin hasarına yol açan ilerleyici bir nörolojik hastalıktır. Bilimsel araştırmalara göre hastalığın orta yaşlarda başladığına dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Kaynak Selekler, ‘‘Üstelik Alzheimer preklinik (çok erken) dönemde hiçbir belirti vermiyor’’ dedi ve konuyla ilgili şu bilgileri paylaştı:
ARAŞTIRMALARLA İSPATLANDI
Bilim insanları Alzheimer’ın orta yaşlarda başladığını çeşitli araştırmalarla tespit etti. Önceleri bu gözlem, orta yaşlarda trafik kazası, kalp krizi gibi nedenlerle hayatını kaybeden ve yaşadıkları dönemde Alzheimer belirtileri göstermeyen kişilerin beyin otopsilerinde fark edildi. Son yıllarda PET ve beyin-omurilik sıvısı çalışmalarında, hastalıkta toksik madde (beta amiloid ve tau proteini) birikiminin, kişide hastalık belirtileri başlamadan 15-20 yıl önce ortaya çıktığı ispatlandı. Bu anlamda hastalık beyinde ortalama olarak 45-50 yaşlarında başlıyor. Hastalığın unutkanlık gibi klinik belirtileri ise 65 yaşından sonra ortaya çıkıyor.
Beyin, beta amiloid ve tau proteini gibi toksik proteinlere ve onların yaptığı tahribata bir süre direnir. Bu da en az 15-20 yıl veya daha uzun sürer. Beynin hastalığı baş etme direnci de hastalık belirtilerini maskeler. Bu süre içinde beyin elindeki bütün imkanlarla savaşır. Bu da kişiye bir süre daha bunamadan sağlıklı bir yaşam zamanı sağlar. Ancak sürenin sonunda beyin tükenir ve hastalık klinik belirtileri ortaya çıkar.
BAZI KİŞİLERDE NEDEN GEÇ BAŞLAR?
Otopsi çalışmalarında Alzheimer’ın patolojik bulgularına sahip yüzde 40’a varan orandaki kişilerde, ölümden önce neden bunama bulgularının olmadığı ve Alzheimer tanısı olan hastaların yaklaşık yüzde 40’ında neden negatif PET elde edildiğinin yanıtı tam verilememişse de, bunun açıklaması “rezerv hipotezi” ile yapılmaya çalışılıyor. Rezerv hipotezine göre, kişilerin hastalık değişikliklerine karşı, beyinlerinin başa çıkma yeteneği farklıdır ve beyindeki hasarın büyüklüğü ile klinik belirtilerin ortaya çıkması arasında sıkı bir bağ yoktur. Rezerv, beyin rezervi ve bilişsel rezerv olarak ikiye ayrılır. Beyin rezervi, beynin büyüklüğü, hafıza merkezi hipokampüsün hacmi, sinir hücresi sayısı ve sinir hücreleri arasındaki bağlantıların sayısı ile beyindeki bu bağlantılar ağını iyi kullanabilme yeteneği ile ilgilidir. Bilişsel rezerv ise kişinin eğitimini, entelektüel kapasitesini, mesleki faaliyetlerini, IQ derecesini, zihinsel olarak uyarıcı boş vakit aktiviteleri gibi uğraşlarını, yaşam tarzı faktörlerini ve sosyo-ekonomik durumunu kapsar. Bunlar beyinde yıkıma karşı bir yedek kapasite (rezerv) oluştururlar. Beyin rezervi ve bilişsel rezerv, hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasını bir süre erteler ve rezervi büyük olan kişilerde daha geç dönemde bunama bulguları ortaya çıkar. Küçük rezerve sahip kişilerde ise beyindeki az miktardaki patolojik değişikliklerde bile hastalığın klinik belirtileri erkenden ortaya çıkar ve bunama başlar.
80+ SÜPER YAŞLILARIN KESKİN BELLEK SIRRI
Bilişsel süper yaşlılar olarak adlandırılan şanslı azınlık, yaşlarındaki diğer yetişkinlere kıyasla geçmiş olayları anımsamak veya bir kelime listesini hatırlamak gibi hafıza testlerinde bariz bir şekilde daha iyi performans gösterir. İnsanlar yaşlandıkça beyin gücünün azalması normal olsa da, araştırmalara göre bu kaçınılmaz değildir. Bazı insanlar, bilişsel gerilemenin yaşlanmanın doğal bir parçası olduğu şeklindeki yaygın varsayıma meydan okuyarak 80’li, 90’lı ve sonrasına kadar bilişsel olarak keskin kalabilir. Araştırmacılar, bazı insanların bilişsel yeteneklerinin neden hayatın sonuna kadar bozulmadan kaldığını açıklamak için birkaç teori geliştirdiler. Belki hayata daha büyük, daha güçlü beyinlerle başlıyorlar. Belki de beyinleri, yaşlanmanın zararlı etkilerini telafi etmek için bir şekilde değişiyor. Bir diğer teori ise beyinlerinin yaşlanmanın saldırılarına karşı daha güçlü savunmaya sahip olduğudur.
RİSKİ NASIL AZALTABİLİRİZ?
Alzheimer’ın erken dönem belirtileri bugünkü bir kısım sofistike laboratuvar incelemeleriyle teşhis edilebilir ancak bunlar pahalı, her laboratuvarda yapılamayan ve bir kısmı halen Türkiye’de bulunmayan tetkiklerdir. Halen hastalığı tam tedavi eden bir ilaç da olmadığına göre bu riskimizi azaltmak için orta yaşta depresyon, hipertansiyon, obezite, diyabet, fiziksel hareketsizlik, stres, sigara ve alkol gibi tehlikelerden uzak durmamız gerekir. Sonuç olarak iyi bir eğitim, zihinsel faaliyetleri gerektiren meslek yaşamı, Akdeniz diyeti, orta yaşlarda kalp-damar hastalıkları risk faktörlerinin belirlenmesi, önlenmesi ve erken tedavisi; hobi edinilmesi, egzersiz, sosyal bir ağ içinde yaşamın devamı Alzheimer riskinin azaltılmasına ya da önlenmesine katkıda bulunabilir.