
Silverstone’da bir çığlık yankılandı bu hafta sonu. Ama ne galibin sevinç çığlığı ne de tribünlerin alkışıydı bu… Bu, bastırılmışların, yok sayılanların, pist üstünde değil kulislerde kaybedenlerin sessiz çığlığıydı.
Lando Norris kazandı, evinde, kendi seyircisi önünde. Gözyaşları içinde “başardık” dedi. Güzel, etkileyici, duygusal. Ama yarışın satır araları, hikâyenin kendisinden daha gürültülüydü. McLaren açıkça tarafını belli etti. Bu, “Norris şampiyon olsun” planının sezon ortasında resmileştiği andı.
Oscar Piastri, lider götürdüğü yarışta aldığı 10 saniyelik cezayla podyumun zirvesinden indirildi. Gerekçe? Güvenlik aracı arkasında ani fren. Kanada Gp’de Russell neden ceza almadı? Ya da geçmişte Azerbaycan Gp’de Hamilton?
Peki, ya McLaren’deki papaya kuralları? Hani şu “virajı önde dönenin hakkıdır” kuralı ne oldu? Görünen o ki o kural, takımın pasaportuna göre esnetilebiliyor. İngiliz takımı, İngiliz pilotu için kural kitapçığını istediği gibi sayfa sayfa yırtabiliyor. Şu an tarihin en antipatik Formula 1 şampiyonunu görme ihtimalimiz oldukça yüksek.
McLaren için “takım içi adalet” artık bir pazarlama sloganı. Çünkü pistte olanlar kadar, perde arkasında olanlar da bir o kadar konuşulmalı. Piastri’nin yerinde ben olsam, menajerime Red Bull veya Ferrari ile bir görüşme ayarlamasını söylerdim. Veya bazı “sızdırılmış haberlerle” McLaren’a mesaj verirdim. Takım, belki de farkında olmadan saf yeteneği istikrarsız bir medya ürününe feda ediyor.
Ferrari’ye gelecek olursak… Artık içimden tek bir şey geçiyor: Bu takım kapatılmalı. Leclerc, evet, takım stratejilerine kurban gitmiş olabilir ama yağmurda, bir kez daha hiçbir varlık gösteremediği ortadaydı. Yarış stratejisinden bağımsız olarak, ıslak pistte kaybolan bir Ferrari gördük. Bu, kabul edilemez.
Verstappen’e gelince… Elinden geleni yaptı. Fazlası zaten onun kontrolünde değildi. Red Bull’un parlak dönemine kıyasla şu an sadece “hasar kontrolü” yapabildikleri bir evredeyiz. Ama Max en azından savaşmayı bırakmıyor, saygı buradan doğuyor.
Ve o sessiz adam… Nico Hülkenberg. 239 yarış boyunca beklediği podyuma sonunda çıktı. Belki de şansı, sevimli kızının videolarından döndü. Ama şaka bir yana, ortada Binotto’nun takıma kattığı bir istikrar var. Bu adam fark yaratıyor ve bunu en düşük bütçeli takımlardan birinde gösteriyor.
Bir diğer önemli mesele ise araçlar. Belki de “yer etkili otomobilleri bırakmak” için fazla aceleciyiz. Araçlar artık hiç olmadığı kadar birbirine yakın. Mücadele artık sadece ilk üç takım arasında değil, gridin tamamına yayılıyor. Ve Silverstone gibi bir pist, bunun ne kadar keyifli olabileceğini bize bir kez daha hatırlattı.
Bugün yarışı izlerken tek düşündüğüm şuydu: Keşke sezonun tamamı bu yaşlı kurtta koşulsaydı. Silverstone yaşlandı belki, ama hâlâ öğretecek çok şeyi var. Tıpkı bu yarış gibi: Pist üstünde kazanılanlar değil, bastırılan çığlıklar yarışın asıl hikayesini yazdı.