
BU SICAĞI; KARLI DAĞLAR VE KARLAMA PAKLAR ANCAK...
TOROSLARIN KARCILARI
Toroslar; doğuda Hatay Amanos dağlarından başlayarak, batıda Muğla' ya kadar uzanan sıradağlardır. Jeolojik anlamda 3. zaman diliminde oluşan heybetli Toroslar, bitki çeşitliliği bakımından çok zengindir.
Turkuvaz rengindeki muhteşem ırmakları, nazlı bir gelin misali; salına salına mavi Akdeniz'e akar. Dillere destan sedirleri, ardıçları, ladinleri, karaçamları göğe yükselip yıldızlara bakar. Her renkten mis kolu güzel çiçekleriyle yeryüzü cennetidir ulu Toroslar. Güzeller güzeli maki ağaçlarından biri pürendir. Çiçeğinin rengi ve kokusuyla, belki de en güzel sevgiliden bile güzeldir püren.
Daha binlerce renk renk çiçekleri vardır Torosların. Yaz baharı muştuluyan buz kıran çiçeği kardelense, Torosların bir başka güzelidir.
Torosların dorukları, doruklarındaki birbirinden güzel büyülü yaylaları: 'Gel gel!' diye, âdeta davetiye çıkarır insana. Tarihin her döneminde bu yaylaklar; sahil sıcağından kaçan insanlar ve hayvanlar için, vazgeçilmez yaşam alanları olagelmiştir. Toroslar eski çağlardan bu yana; nice kültür ve uygarlıklara, farklı inançlara analık yapan; dik duruşlu görkemli dağlardır. Konar- göçer Yörüklerle ağaçeri Tahtacı Türkmenlere; Torosların asi ve has çocukları diyebiliriz. Kültür ve yazgıları nereyse birebir örtüşür. Onlar, Torosları özellikle yurt edinenlerdir. Hala da en yoğun yaşadıkları alan, bu dağların çevresidir. Dileğimiz de, sonsuza kadar bu güzel dağlarda yaşayıp, korumaları. Dünden bugüne Toroslar; eteklerinde yaşayan orman köylülerine; ekmek oldu, su oldu, iş oldu, aş oldu, aşk oldu. Toros dağlarının çocukları yoksuldu belki. Ama; gururlu ve onurluydu. Mertti, yiğitti, savaşımcıydı. Hala da böyledirler. 'İçlerinde çürük elma yok mu?' Derseniz, neden olmasın. Her dağın bir çakalı olduğu gibi, bu dağların da vardır elbet.
O kadar hata, kadı kızında da olur demiş eskiler. Toros dağların insanı, konukseverdir. Dün çadırında, bugünse evinde başköşe diye adlandırılan yerde konuğunu ağırlar. Konuğun eve uğur getireceğine inanır. Bu geleneğin geçmişini Tengrici/ Şamanis kültürle açıklayabiliriz. Toros'un insanı paylaşımcıdır. Yarım ekmeğini üleşir. Gözü tok, gönlü engin, duruşu diktir. Beceriklidir. Beceriksiz bir kişiyi 'çoban yollamaz, köpek yallamaz' diye tanımlar.(Çoban ve köpeği bile doyuramayan anlamında).
Torosların doğasını, insanını, ağacını, taşını, kuşunu, kurdunu, anlatmakla bitiremeyiz. Bu dağların ünlü karcılarına gelelim şimdi.
Torosların yaylaları ne kadar serin ve ferahsa, sahili (yerel ağızda sehil) de bir o kadar; sıcak, nemli, boğucu ve bunaltıcı. Böyle olunca da, yakın zamana kadar süren 'karcılık' mesleği doğmuş. Nasıl ki icatların anası ihtiyaçlarsa, karcılığın doğuş nedeni de sıcak iklim. Yakın zamana kadar, Serik'e bağlı bazı orman köylülerinin geçim kaynağı karcılık. Kendi köyümüzü bir ele alalım. Akbaş köyü; Serik' in 20 km kuzey doğusunda, Ovacık dağınınsa güneyinde yer alır. Yükseltisi 200 m. Dört dağ içinde, eski ve köklü bir köy. Yazın sıcak, kışınsa soğuk. Çocukluk ve ilk gençlik dönemimim pek ünlü karcılar var. Bu yiğit insanları mecburen takma adlarıyla anmalıyım. Yöre kültünde takmaad (lakap) yaygın. Elbette bu olgunun anlaşılabilir nedenleri var. Benzer adlar fazla olunca, ayırt edebilmek için bazı kişilere lakap takılır. Gelelim ünlü karcılarımıza.
Karcı Emin (rahmetli babam Emin Cansız), Tevfik' in Hasan (rahmetli Hasan Topal), Koca Oğlan (Ramazan Topal), Kıllı Ece (rahmetli Yaşar Akçetin), Meçe İsmail (rahmetli İsmail Tütüş), Hasan Akkan, Osman Topal en namlıları.
Karcılar, gece; at, katır ve eşeklerle yola çıkar. Yolaklar çok sarptır. Bir yük hayvanının zorlukla geçebileceği; yer yer çok dar, taşlık, kayalık, kıvrım kıvrım dik yokuşları katederek, takriben 15 km sonra karlık mevkiine varırlar. Yük hayvanları bağlanır. Hayvanların bağlandığı yere, eşek oynağı denir. Burada azık bohçaları açılır, yemekler yenir, atlar yemlenir. Kar deliğine (obruk) ulaşma kolay değildir. Bıçak gibi keskin kayalıklarda yürünür. Kar deliği sarp ve derindir. Aşağıya urganlarla sallanarak iner karcılar. Karlar; tahra, nacak, bıçkı, bıçak gibi keskin gereçlerle kesilir. İşbölümü gereği, yukarıda bekleyen karcılar, sağlam iplerle, çuvala yerleştirdikleri kar denklerini yukarı çekerler. Karcılar için asıl zorluksa, sırtlarına yüklendikleri 60 -70 kg ağırlığındaki kar denklerini, atların olduğu mıntıkaya taşıyabilmek. Delikanlı bir gencin bile normal koşullarda zorlukla yürüyebileceği; sarp, keskin kayalıklardan; kah yürüyerek, kah tırmanarak, kah taşlara tutunarak adımlamaya çalışılır. Ola ki birisi dengesini yitirip kaysa, hiç şansı yoktur. Kartallara öğün olur garibim. Bu zorlu mesleği seçemeye mecbur olanların; güçlü, sağlam, dayanıklı, çevik ve deneyimli olması şart. Aynı zamanda, dağların dilini çok iyi bilen, dağ bilgesi olmak zorunda. Yük hayvanlarının bulunduğu yere varınca kar denkleri, hayvanlara yüklenir. Bu arada kar denklerinin ağırlığı eşit olmalı. Çuvaldaki denklerin birisi 60 kg, öbürü 70 kg olursa, yük hayvanları yorulur, eşitsiz yükten ötürü zorlanır hayvan. Rahmetli babam:
"Oğlum, atı yük yormaz, denk yorar" derdi. Gerçekten de, bir insanı eşitsizlik/denksizlik yorar.
Ağır ağır dönüş başlar artık. Dik yokuşlar şimdi yerini, kıvrım kıvrım inişe bırakır. Gidiş ve dönüşün havası törenseldir. Sohbetler, türküler, fıkralar, deyişler, yakımlar, şakalaşmalar gırla gider...
Ve yer yer sövgüler. Havanın yağmursuz ve sıcak olmasını ister karcı. Serin havada yeterince kar satamaz çünkü. Cuma gününün aşrı sıcak olması için, Tanrı'ya yakarır. Ne kadar sıcak, o kadar kazanç çünkü. Sıcak havada yenir, serinde neylesin karı karlamayı millet. Perşembe akşamı eve dönülür. Cuma günü, Serik'in geleneksel halk pazarı. Minibüslerle karlar götürülür. Gündüz saat 10 gibi hava ısınmaya başlar. Sedir (katran) kokulu çuvallar açılır ve Karcı Emin'in davudi gür sesi yankılanır:
''Yayla! Yayla! Yayla! Karlama! Karlama!Karlama!"
Karlamalar; şerbetli, meyve sulu, pekmezli. Beğeniye göre çeşit çeşit. Rahmetli babamla ben de çok kara gidip, Serik'te karlama sattım. Karcılık, şuan yok olmak üzere gibi.
Gündoğmuş dağlarından kamyonetlerle getirenleri görüyorum sadece.
Bu kültürden gelince, karlamayı özlüyor insan. Bizim Ovacık yaylasının karını bulamayınca, Gündoğmuş' tan gelen kara talim eder olduk. Yazı bekliyoruz derken ve geldi yaz.
Ve şimdi karlama vakti.
Çocuklarının rızkı için; her türlü riski, hatta ölümü bile göze alan; başta rahmetli babam olmak üzere, bu dünyadan göçüp giden tüm karcıları; minnetle, şükranla, rahmetle anar; hatıraları önünde, saygıyla eğilir, yaşayanlara esenlik dilerim. Onlar ki; ala vere dala vere bilmediler, onlar ki; yalan, dolan, talan bilmediler. Namuslu bir hayat, erdemli bir yaşam için; ölümüne bir mesleği yeğlediler.
Selam olsun TOROSLARIN KARCILARINA!
Himmet Cansız
Foto: Gelesandıra yaylası
Gündoğmuş/Ant. Mayıs, 2024