
ÜLKENİN GÜNDEMİ VE ÜNLEMİ!..
Şimdi, size desem ki, kendiniz ile ilgili her şey ve her konuda gündeminizi belirleyebiliyor, varsa da sorunlarınıza çözüm üretebiliyor musunuz?
Bu, insanlığın hiçbir çağında mümkün olmamıştır.
İnsanın ilk savaşımı doğa ile olmuş ve başlangıçta tekil olarak kendi başına doğa ile savaştıysa da, zamanla başka insanlarla birlikte bir düzen tutmayı, kurmayı başarmışlardır.
İlk başta insanın doğası gereği, bir de bulunduğu ortam gereği yapması gerekli işleri, görev ve sorumlulukları vardır.
Örneğin, ilk çağlarda kadın, doğası gereği neslinin devamlılığını sürdürme sorumluluğunu üstlenmiş ve en güçlü dölü almak için de en güçlü erkek partnerini seçmiştir.
Dahası, bugünkü gibi tıbbi ve teknolojik bilgi, araç gereç olmadığından işi şansa bırakmamak açısından birden fazla karşı cinsi ile ilişkiye girerek hem doğuracağı çocuğun doğumunu güvenceye almış hem de girdiği birden fazla ilişki tarafınca doğurduğu çocuğun güvenliğini sağlamıştır.
Daha sonraki zamanlarda aile, klan, oba, beylik, sülale, köy, kasaba; ekonomik sistemin süreçlerine bağlı olarak da kasabalar, şehirler, devletler kurmuştur.
Görüleceği gibi hem doğal yaşamın hem de sosyal yaşamın bir oluşma, gelişme, olgunlaşma zamanı vardır.
Bu, siyasal yaşam için de geçerlidir.
İnsanların sosyal yaşamı ve devlet düzeni; Auguste Comte, Harriet Martineau, Karl Marx, Herbert Spencer, Georg Simmel, Émile Durkheim, George Herbert, Max Weber gibi sosyologlarca incelenip, araştırılıp bir düzen ve sistem içinde ortaya konulmuştur.
Feodal dönemin ekonomik ve sosyolojik yapısı ve özelliği gereği henüz ulus devletler ortaya çıkmamış, feodalitenin özelliği gereği krallıklar ve imparatorluklar yönetimin hâkim yapıları olmuştur.
Sanayi Devrimi ile birlikte kapitalist sistem, hem üretim hem de tüketim süreci açısından ulus devletlere ihtiyaç duymuş ve çıkardığı savaşlarla hem krallıkları hem de imparatorlukları yıkıp yok etmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaptığı gibi ittifak halindeki devletlerle sınırlarını cetvelle çizdikleri devletler kurmuşlardır.
Emperyalizmin amaçlarının farkında ve bilincinde olan Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin yurtsever aydınlarınca, Osmanlı Sarayı’nın onay verdiği, imzalamadığı Sykes-Picot ve Sevr Antlaşmaları çöpe atılmış ve ulusal kurtuluş bilinci ile bir Kurtuluş Savaşı verilerek, antiemperyalist temeller üzerine bir devlet kurulmuştur.
Görüleceği üzere, tekil olarak insanın; belirli bir hedef ve amaç uğruna bir araya gelen insanların; emperyalist çıkar uğruna ve amacıyla devletlerin, kurumların ve yapıların bilinçli ve örgütlü mücadeleleri vardır.
Gelelim günümüze.
Bilginin ve teknolojinin hem geldiği aşama hem de insanların gündelik yaşamlarındaki yerine bakınca, hiçbir şeyin rastlantı olmayacağı açıktır.
Dolayısıyla her şey, bilgi ve örgütlülük etrafında düzenlenir.
Derneklerden tutun, siyasi yapılara, partilere kadar.
İşte burada da ideoloji devreye girer. Tesadüfi gibi görülen her şey bile bir ideolojinin eseridir.
Siyasi yapılar da bu bağlamda ortaya çıkar ve örgütlenir.
Bir zamanlar yaygın kanı, mevcut iktidar partisinin (AKP) ilkesiz, amaçsız ve tesadüfen iktidara, yönetimlere gelen siyasi bir parti olduğu yönündeydi.
Yerel, bölgesel ve uluslararası ilişkiler görmezden gelinip, yok sayılıyordu. Bugünden düne bakılınca, her şeyin gün gibi ortada olduğu açıktır.
İktidar, “Acemi nalbant, gavur eseri üzerinde öğrenir.” sözü gibi, devletin yerel ve genel yönetimlerinde yönetimi öğrendi. Yerli ve yabancı danışmanları sayesinde de hem ilişkilerini güncelliyor hem de sağladığı bilgilerle süreci yönlendirip, yönetiyor.
Oysa muhalefetin en büyük partisi, iktidara karşı halkın ekonomik ve sosyal memnuniyetsizliği ile ortak paydada buluşup, ilke ve ideolojik bir ortaklığı olmayan yapılarla yerel yönetimlerde başarı sağladı.
Yönetim, bir savaştır. Hem kendi içinde hem de savaştığın taraflarca saldırıya açık haldedir.
Merkezi yönetim kadroları ayrı bir şeydir, iş birliği yaptığın yapılarla süreç yönetmek başka bir şeydir.
Ülkenin ana muhalefet partisi, halkın ekonomik ve sosyal sorunlarından kaynaklanan genel muhalefeti ve gençliğin güncel sorunlarından kaynaklanan mevcut iktidara tavrı ile başarı sağlamıştır.
Ancak partinin ilke ve ideolojisinden bağımsız tavırlar ve yönetici nitelikleri, iktidarın onca ekonomik, sosyal ve siyasi yanlış ve ortalıkta dolaşan yolsuzluk iddiaları karşısında bugünü yaşanır kılmıştır.
Bugün CHP yöneticileri, Niccolò Machiavelli’nin şu sözlerini kulaklarına küpe etseler iyi olur:
“İnsanlar sana sadık kalmazlar, sana olan ihtiyaçlarına sadık kalırlar. Artık işe yaramadığın anda senin bir zamanlar önemli olduğunu unuturlar.”
Üzüldüğüm nokta, parti için başkanı olduğum düşünce topluluğunca masraf edip, hazırlayıp bedava verdiğimiz “Yurttaşlık Temel Geliri ve Aile Sigortası” projesinin bile unutulmasıdır.
Aylar önce, bugün yönetsel sorun yaşayan bir büyükşehir belediyesine gönüllü yardım etsin diye, kendisinden büyük bir büyükşehir belediyesinde yıllarca genel sekreterlik yapmış bir kişi için tanıdığım partililerle “Konuşun, ikna edin, size yönetsel açıdan yardım etsin, yönlendirsin.” diye konuştum.
Sonuç mu? “Dervişin fikri ne ise zikri de odur.” derler. Sanırım bu iyi niyetli, gönüllü çaba ve teklif uçtu gitti. Sıradan iyi niyetli ve partili yurttaşlar da bugünü yaşıyor.
Biz diyelim de, kim ne anlarsa anlasın.
“Bu yaz güney hâlâ güzel.”