Yörükler, bağımsızlığına düşkün, özgür yaşayan bir toplumdur. 1875 senesinde padişahın
fermanıyla yerleşik hayata geçen atalarım için asıl zorluk şimdi başlıyor. Yerleşik hayata geçiş sıradan
bir olay değil tabii ki! Fakat bunun bir çözümünün bulunması lazım. Özgür yaşamasını bilenler elbette
bir çözüm bulacaklar. Bulmak zorundalar. Aksi takdirde yaşamaları ve hayatlarını idame ettirmeleri
mümkün değil. Bu insanlar, dört mevsimi sabit bir yerde geçirmemişler. Atalarımın büyükleri de belki
bin yıldan, belki de iki bin yıldan fazla bir süredir hep konargöçer bir halde yaşamışlar. Var oluşlarını bu
yaşam tarzına borçlular. Fakat şimdi bu gelenek, bu sosyokültürel hayat son bulmak üzere. Herkes
üzgün. Önlerine bakıyorlar fakat kocaman ve ürkütücü bir karanlık. Karşıya bakıyorlar yine karanlık…
Lakin… Nasıl ki yüzyıllardır her zorlu koşulda varlığını devam ettirmiş olan atalarım, bu çetrefilli
süreci de atlatmak zorunda. Bunun için de bazı kararlar almak gerekir. Alınacak kararlar da bu gerçek
üzerine, yani yerleşik hayata geçişe dair olmalı. Sonuçta atalarımın verdiği karar bu coğrafyada
yerleşmek üzerine oluyor her ne kadar hüzünlü bir süreç olsa ve obadaki herkesi mutsuz etse de. Zira
Yörükler; vatanına, milletine, bağımsızlığına, inancına ve ilkelerine tam bağlı bir toplumdur. Bu nedenle
devletin verdiği emirlere riayet etmemek olmazdı.
Yaylalar, Yörüklerin doğumdan ölümüne kadar tüm ihtiyacını karşılayan yurtlardır. Atalarım,
iskân emrinin geldiği zamanki bölgeyi kendine yurt olarak seçmiş. Tabii ki buraları yurt tutmak kolay
olmadı. On ila on beş yıl boyunca civardaki alanları kış yurdu, bahar yurdu, yaz yurdu ve güz yurdu
olarak belirleyip yılın farklı mevsimlerinde bu yurtlarda yaşamışlar. Konargöçer hayat şeklinden
vazgeçemeyen atalarım böylece uzak diyarlara göçmese de yaşadığı bölgenin farklı diyarlarını yurt
edinerek bir şekilde eski yaşam şeklini sürdürmeye devam etmişler. Atalarım, eskiden olduğu gibi
çadırlarda yaşamayı sürdürmüş fakat hayvanlarının büyük bir kısmını yitirmişler. Artık bin koyun, bin
keçi devri bitmiş. Develer artık yok. Ellerinde sadece elli altmış koyun ve keçi ile beş on tane sığır kalmış.
Develerin yerini at, eşek ve katırlar almış.
Yani sadece hayvancılıkla meşgul olmak geçinmelerine yetmeyecek. Bu sebeple Yörükler yavaş
yavaş ziraat işleriyle de ilgilenmeye başlamışlar. Yörede yerleşik olarak yaşayan köylülerin en önemli
geçim kaynağı olan zeytincilik atalarım tarafından da başvurulan bir uğraşı alanı olmuş. Delice olarak
bilinen yabani zeytin ağaçlarını aşılamayı öğrenen atalarım hayvancılığın yanında bu işle de meşgul
olmaya başlamışlar. Tabii ki yurt olarak tutulacak bu yörenin yaşamaya daha da elverişli hale getirilmesi
lazımdı. Su sorunu en büyük problem olan yörede, pınarlar yapılmış ve yeraltı suyu yeryüzüne
çıkarılarak başta evcil hayvanlar olmak üzere her türlü canlının ve yoldan gelip geçen insanların bundan
faydalanması sağlanmış. Pınarlarının önüne ağaçtan oyularak yapılmış ahırlar, koyun ve keçinin
sulanmasını sağlamış. Pınarlar sadece insanların ve hayvanların susuzluğunu gidermekle kalmamış, aynı
zamanda tarımsal faaliyetlerin de önünü açmış. Her pınarın önüne bahçe (tereke/harım) yapan
atalarım burada çeşitli meyve ve sebze ekip üretim yapmışlar. Kış yurduna yakın olan terekelerde kışlık
ürünler üretilirken yaz yurduna yakın olanlarda ise yazlık meyve ve sebze ekimi faaliyetinde
bulunmuşlar. Böylece Yörükler, ziraat ile tanışmıştır.
Nasuf ABALI [email protected]