DOLAR 32,2123 % 0.01
EURO 34,8301 % -0.11
STERLIN 40,5095 % 0.2
FRANG 35,5604 % -0.03
ALTIN 2.428,10 % -0,67
BITCOIN 62.803,37 2.576

*7* 1980’lerin sonunda, bölgemize dikilen kızılçamların zararı iki farklı şekilde olmuştur.

Yayınlanma Tarihi : Google News
0

YÖRÜKLÜK   *7*Pinus brutia(03).jpg

1980’lerin sonunda, bölgemize dikilen kızılçamların zararı iki farklı şekilde olmuştur. Bunları değerlendirmek istiyorum.

  1. Sözünü ettiğim bu alanda yaşayan herkesin bir miktar hayvanı vardı.

Yani en fakir ailenin dahi ellişer keçi ve koyun, on on beş de sığırı bulunmaktaydı.

Velhasıl Menteşe dağlarında, Beşparmak dağları ile Büyük Menderes ovası arasındaki bölgede, kızılçam dikildi ve hayvancılık sona erdi.Hayvancılık bitince insanlar geçimlerini sağlayabilmek için yavaş yavaş yaşadıkları bölgeyi terk etmeye başladılar. Bu yaşam alanlarını terk etmek de kolay olmadı.

Bu insanlar şehre göçtüler ve ellerinde bir zanaatı, bir mesleği yoktu.

Şehre göç etmek zorunda kalan insanları şehirde büyük zorluklar beklemekteydi. Ama çaresizlik bu ya, bir şekilde geçinmek zorundalar. Asgari ücretle iş bulanlar çalıştı, bulamayanlar inşaatlarda amelelik yaptı.

Hani, köylü milletin efendisiydi !

Şimdi köylü milletin amelesi oldu. Yörükler; vatanına, milletine, bağımsızlığına, özgürlüğüne, inancına ve ilkelerine tam bağlı kişilerdir.

Bu bağlılığın cezasını ise yine Yörükler çekmiş oldu.

Yani bu ülkenin nimetini kendi öz vatandaşları değil bu ülkeye ve millete yabancı, sadece yönetmek ve kazanmak için yaşayan çıkarcı kimseler yedi.

Külfetini vatanını-milletini seven, savaşmaya gönüllü, üretmeye sevdalı, fedakâr ve samimi kişiler çekerken sefasını kötü niyetli kişiler sürdü…

En fakir ailenin dahi ellişer koyunu ve keçisi, on on beş sığır var demiştim ya! Ben de bu ailelerden birinin evladıyım. Ben de bu şartlarda yaşadım.

Kızılçam dikilmesi sadece bizim sorunumuz değil. Bu, ülkemizin genel bir sorunu. Bizim seçtiğimiz ama bize yabancı olan ve bizim yaşam alanlarımızı tanımayan bürokratlar var olduğu sürece bizim sorunlarımız çözülemez.

Yörükler ormana karşı değildir.

Kızılçam doksan ila yüz yirmi yıl arasında yetişen bir ağaçtır. Bu kızılçam ağacını dikerken bu yerleşkelerde oturan bireylerin, ailelerin ekonomik ve sosyolojik şartlarını da göz önünde bulundurup onlar için bir yatırımda bulundunuz mu?

Velhasıl yine tekrar edelim. Milletin efendisi, oldu zenginin amelesi.

  1. Bir de devlete verilen zarara bakalım. Menteşe dağlarının batısında yaşayan aileler, şehirlere göç vermeden kendi imkânlarıyla hayatlarını idame ettiriyorlardı.

Hatta ülkemizin en önemli besin ihtiyacını karşılıyorlardı. Bizim yaşadığımız bölge olan Menteşe dağlarının batısını inceledik.

Bu dağlar, Aydın il sınırlarının altıda birine denk gelmektedir.

Bu denge bozulmadan kalsaydı Aydın ili, et ihtiyacını fazlasıyla kendisi karşılayabilirdi.

Birleşmiş Milletler verilerine göre bir kişinin ortalama et tüketimi 45 kilogram. Türkiye ortalaması ise 35 kilogram. Aydın’ın güncel nüfusu ise 1 milyon 100 bin civarında.

Bu hesaba göre Aydın’da yaşayan insanların et ihtiyacı 385 milyon kilogram olur.

Söz konusu bölgede hayvancılık yapılsaydı bu ihtiyaç fazlasıyla karşılanır, çok daha fazlası bile üretilebilirdi.

Bu alanda yaşayan insanlar, aileler mutlu bir şekilde devletine yük olmadan üretirlerdir.

Şimdi ne oldu?

Kızılçam dağlarda, insanlar ise şehirlerde… Devletimiz okyanus ötelerinden et ithal ediyor. İnsanlar mutsuz…

Kızılçamı dikenler mutlu mu mutsuz mu bilemiyoruz…

Bir nesil böylece büyük şehirlerin dehlizlerinin içerisinde boğuldu gitti.

Yine soruyorum. Yönetenler kim?

Bürokrasi kim?

Bizim içimizden birileri var mı?

Bizi kim anlayacak?

Bizim sorunlarımızı kim çözecek?

Biz derdimizi, sorunlarımızı kime anlatacağız? Biz askerde er, fabrikada işçi, hastanede hasta bakıcı, inşaatta amele ve diğer kurumlarda odacı mı olacağız ?

YORUM YAP