
Dünyadan daha küçük bir gezegen olan Mars’ta, yaşam Dünya’dan önce başlamış. Manyetik alanı bozulana kadar da Yunan medeniyetine benzer, orta gelişmişlikte bir uygarlık kurmuşlar. Medeniyet kurulduktan sonra seçimlerle iktidar belirlenmeye başlanmış. Ne olduysa da ondan sonra olmuş.
En kör gözlü Marslı bile işin nereye varacağını, iktidarın bilmem kaçıncı yılında anlamış. Ama ne gariptir, sonraki seçimlerde yine gidip aynı Marslıları seçmiş. Sonra da dönüp kendi kendine demiş:
“Ya uzun zamandır bu Marslılar yönetiyor, biz bunlardan nasıl kurtulabiliriz?”
Oysa bir gerçek çok geçmeden ortaya çıkmış. Kör dediğimiz Marslı aslında kör değilmiş. Sadece rol yapıyormuş. Gerçek şuymuş: Zamanında açmış, karnı doyar umuduyla bu Marslılara oy vermiş. Ama ne karnı doymuş, ne beklentisi karşılanmış. Üstüne bir de götündeki dondan olmuş. Yetmemiş, kestaneyi çizdirmeye başlamış.
Bu da onda feci bir kalça ağrısına neden olmuş. Tedavi olmak istemiş ama ne mümkün… Ne Mars’ın sağlık sisteminde ilaç kalmış, ne de cebinde beş kuruş. Bu da yetmezmiş gibi her yeni günde acısı daha da artmış. Artık sadece kalçası değil, ağzı, derisi, hatta vücudundaki tüm gözenekler acıyormuş. Sanki birileri oralardan bile dayıyormuş gibiymiş.
Peki bu kadar acının kaynağı olan iktidardaki Marslılar kimdi?
Kendilerini kutsal bir görevin temsilcisi olarak gören, sürekli geçmişin “şanlı günlerine” atıf yapan ama bugünü sefalet içinde bırakan bir zümre... Bilimi sapkınlık, düşünceyi isyan, sanatı tehdit sayan; ahlakı dilinden düşürmeyip yolsuzluğu alışkanlık haline getiren yaratıklardı bunlar. Her eleştireni “Mars düşmanı” ilan eder, her sorunu “gezegenin bekası” kisvesiyle örterlerdi. Gericiliği yönetime mühür gibi vurmuşlardı. Korku, suskunluk ve cehaletle büyümüşlerdi.
Derken yine seçimler gelmiş çatmış.
Kör Marslı dönüp demiş:
“Mars’ın bekasını onlardan başka kim koruyabilir?”
Ve gitmiş, yine aynı Marslılara oy vermiş.
Ama bu sefer bedenindeki acı artık dayanılamaz boyuta ulaşmış. Marslı’nın ruhu da, bedeni de paramparça olmuş. Nihayetinde bir gün, o acılar bitmiş… Çünkü Mars bitmiş. Kurumuş. Çökmüş. Tükenmiş. Halkı sefaletten ölmüş.
Yıllar sonra Dünya’ya düşen bir göktaşının içinden bu hikâye çıkmış. Üzerindeki yazıda şöyle yazıyormuş:
“Ya uzun zamandır bu Marslılar yönetiyor, biz bunlardan nasıl kurtulabiliriz?”
Yazarı da: Kör Marslı.
Bilim insanları bu metni okuyunca Mars’ta hayatın varlığından emin olmuş. Ama okudukça başka bir gerçekle daha yüzleşmişler:
Marslı, sadece sefalet içinde ölmek istememiş. Ama yaşamak için de bir neden görememiş. Kendini Mars’ın sürüngenlerinden farksız hissetmiş. En sonunda, Marslılık kendi kendini tüketmiş.
Bilim insanları, Kör Marslı’nın o acıklı sorusuna gıyabında şu yanıtı vermiş:
“Aslında zamanında kendini öldürseydi de Mars’ı rahat bıraksaydı.”
Koca evrende daha neler oluyor kim bilir...
Ama neyse ki bizim gezegenimizde her şey yolunda(!)