
Dünya büyük bir değişimin eşiğinde. Bu dönüşümün merkezinde Yapay Zekâ yer alıyor. Bana göre bu değişim, insanlığı adım adım bir tekilliğe sürüklüyor.
Tekillik, evrenin sıfır noktası gibidir. Zamanın, mekânın ve fizik kurallarının anlamını yitirdiği bir yer… Tıpkı bir kara deliğe düşen bir atom gibi. O andan sonra geri dönüş yoktur. Her şey bilinmezliğe karışır.
Yapay Zekâ üzerine yapılan yüzlerce içerik izledim, sayısız yazı okudum. Kimileri hayranlıkla yaklaşırken kimileri felaket tellallığı yapıyor. Ben ise bir başka noktaya dikkat çekmek istiyorum: Bilim zekidir ama çoğu zaman duygusuzdur. Bu duygusuzluk, insanlığın karşısındaki asıl tehdidi oluşturuyor.
Bu gözlemim uzun süredir vardı ama geçtiğimiz günlerde Prof. Osman’ın yapay zekâ üzerine yaptığı bir yayında iyice netleşti. Programda konuşan uzmanın çizdiği gelecek senaryosu oldukça sorunluydu. İnsanların çalışmak zorunda kalmayacağı, paranın ortadan kalkacağı, kararları makinelerin vereceği bir gelecek… Yüzeyde cazip görünüyor ama içinde barındırdığı tehlike çok derin.
Tarih bize atomun parçalanmasının iki ucu olduğunu gösterdi: temiz enerji ve nükleer yıkım. Bilim insanları bu teknolojiyi barışı sağlamak adına geliştirdiklerini iddia etti. Ancak sonuç; Hiroşima, Nagazaki ve bugüne kadar gelen savaş tehdidiydi.
Yapay Zekâ da benzer bir noktada. Zekâya sahip ama insani sezgilerden, empati refleksinden yoksun. Soğuk Savaş döneminde yanlış radar verisine rağmen savaş başlatmayan bir Sovyet askeri dünyayı kurtarmıştı. Aynı durumda bir yapay zekâ sisteminin ne yapacağını tahmin etmek zor değil: Tetiğe basardı. Çünkü sezgileri yok...
Üstelik artık yapay zekâ savaşlara dahil oldu. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda kullanılan otonom insansız sistemler, karar mekanizmasını tamamen yazılımlara devretti. Bu, sadece bir başlangıç. Yıkıcılığın dijital çağına giriyoruz.
Daha da kötüsü, bu teknolojiyi devletler de kontrol aracı olarak kullanmak üzere pozisyon alıyor. Tarihte birçok kez karşı saflarda yer alan Amerika ve Rusya’nın, bazı stratejik konularda nasıl yan yana gelebildiğini biliyoruz. İşin ucu insanlığı izlemek, sınıflandırmak ve yönetmekse, yapay zekâ onlar için bulunmaz nimet.
Bununla da kalmıyor. Yapay Zekâ’nın ekonomik düzeni değiştireceği, parayı ortadan kaldıracağı söyleniyor. Ancak insan her zaman kendini diğerlerinden üstün kılacak bir statünün peşindedir. Paranın formu değişebilir ama sınıflar kalacak. Şirketlerin yönettiği bir dünyada, o şirketlerin sahipleri yine imtiyazlı olacak. Yani eşitsizlik daha da dijitalleşerek sürecek.
Yeni nesil de bu dönüşüme direnç göstermiyor. Sosyal medyada karşılaştığım bir videoda, genç bir kadın kendi yapay zekâ ikizinden bahsediyordu. Gerçekle kurgu arasındaki farkı önemsizleştiren bir ifade ile şöyle diyordu: “Tıpkı oyuncu izler gibi insanlar beni izliyor.”
Bu, insanlığın manipülasyona açık hale gelmesi demek. Gerçeği sorgulamak, doğruları ayırt etmek gibi refleksler yavaş yavaş törpüleniyor. Teslimiyet çağındayız.
Diğer yandan bilim insanlarının söyledikleriyle yaptıkları arasındaki çelişki büyüyor. Bir ekonomi profesörü, “Yapay zekâdan korkmayın, insan onaylamadan karar veremez” diyor. Ama aynı konuşmada, araştırmalarını artık insan mı yoksa yapay zekâ mı yapmalı, karar veremediğini söylüyor.
Yani farkında olmadan bize şunu demiş oluyor: “Artık insana gerek kalmadı.”
OpenAI CEO’su Sam Altman da, yapay zekânın yakında kendi keşiflerini yapacağını söylüyor. Bu da insanın elindeki son varlık nedeni olan merak duygusunu bile makinelere teslim edeceğimiz anlamına geliyor.
Şunu netleştireyim: Teknoloji karşıtı değilim. Aksine, ChatGPT gibi yapay zekâ araçları benim gibi bedensel engelli bireyler için ciddi kolaylıklar sağlıyor. Ancak bu araçların yaratacağı sonuçlara karşı da kör olmamak gerekiyor.
Henüz bana ekonomik bir fayda sağlamadı ama üretmemi kolaylaştırdı. Yani şimdilik yalnızca oyalanıyorum.
Yapay zekâ sağlıkta, mühendislikte, trafikte gerçekten devrim yaratabilir. Ama aynı zamanda, soğukkanlı bir manipülasyon aracına da dönüşebilir.
Tıpkı zeki ama vicdansız bir seri katil gibi. Bilim bazen Ted Bundy’i andırıyor: Cazip, etkileyici ama ölümcül.
Tren çoktan kalktı. Bu trenin içinde artık hepimiz varız. Artık birer Koyuna dönüşmek üzereyiz, Çobanımız da yolda.