DOLAR 32,5116 % 0.07
EURO 34,8751 % -0.29
STERLIN 40,7167 % -0.21
FRANG 35,6370 % 0.05
ALTIN 2.448,95 % 0,52
BITCOIN 64.312,41 0.823

MÜZİĞİN BAŞLANGICI

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
0

İlk İnsanların Sesle Tanışmasını hiç merak ettiniz mi?

Arkeolojik kazılarda bulunan tabletlerde, dans eden insan ve müzik aleti figürleri bulunması bize müzik tarihinin çok eski zamanlara dayandığını gösterir. İnsanlar doğal sesleri, suların kıyıya vuruşuna, rüzgâra, yağmura, gök gürültüsüne, rüzgârdan sallanan ağaçların yapraklarına, hayvanların çıkarmış olduğu seslere önce korku ve kuşkuyla yaklaşıp daha sonraları hareket eden her şeyin bir sesinin olduğunu fark ederek taklit etmeye başlamışlar. Böylece doğadaki ses ve gürültüleri iletişim amaçlı el, kol, kaş, göz hareketlerini kullanarak birbirileriyle anlaşmaya çalışmışlar ve bunu danslarında, törenlerinde kullanmışlardır.

Kendilerini vahşi hayvanlardan korumak için ellerine aldıkları cisimleri ağaca, taşa vurarak sesler çıkartmışlardır. Bazen taşı taşa, ağacı ağaca vurmuşlardır. Bu sayede vurmalı sazların oluştuğu söylenmektedir. Kendi ses çıkaran doğal malzemeler; sebze- meyve kuruları, su kabağı, hayvan kuruları, midye, deniz kabuğu; bitkilerden kamış. Elde ettikleri ritim duygusuyla beraber avdan gelen insanların av hayvanlarını taklit etmeleri sonucu dansın ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Yabani hayvanlara karşı kendilerini savunmak için yaptıkları ok ve yay sayesinde de telli çalgıları buldukları tahmin edilmektedir.

Kısaca insanın sesini kullanmayı öğrenmesi ile müziğin başladığını söyleyebiliriz. Esen rüzgarların sazlıklardaki kırık kamışlara çarpmasıyla çıkan ve ilk insanların üzüntülü, sevinçli anlarında çıkarmış oldukları seslerin ilk müzik duygularını verdiği tespitine varılmıştır. Zamanla kamış ve kirişten çıkan bu sesler, insanların ilgisini çekmiş, kullanmış oldukları okun, yay kirişine sürtünmesiyle oluşan tını fark edilmiş ve tekrarlı olarak bu sesler çıkarılmaya başlanmıştır.

Avlanma yayı ve okun sürtünmesiyle meydana gelen yapıya “okluğ” denilmiştir. Daha sonraları okluğun ucuna su kabağı ilave edilerek yay ile çalınan “ıklığ” elde edilmiştir. Parmak veya mızrap türünden maddelerle çalınan türüne de “kopuz” adı verilmiştir. Su kabağının üst kısmına ince deriler gerilip sap ilave edilmiş, kiriş telleri bu deri üzerinden geçirilmiş, ok yerine de bir başka yay kullanılmıştır. Bu şekilde sesin daha net çıkmasını sağlanmıştır.  Böylece, telli sazların atası olan Kopuz doğmuştur. Kopuzun gövdesi daha sonraları su kabağı yerine armudi şekilde çeşitli ağaçlardan oyularak yapılmış, üzerine yine deri gerilmiş, kiriş teller takılarak uzun yıllar kullanılmış, zaman içerisinde derinin yerini ağaç göğüs, at kılı ve kiriş tellerin yerini ise metal teller almıştır. Orta Asya ve Sibirya Türkleri tarafından halen kullanılmaktadır.

M.Ö. 700’lü yıllarda Hitit kabartmalarının bir kısmında, çifte kaval, zil, tef ve zurna eşliğinde eğlenen insanların olduğu görülmektedir.

Bağlama benzeri çalgıların Anadolu’da bulunan en eski örnekleri M.Ö. 1680 – 1375 Eski Hitit Dönemine aittir. Zincirli ve Kargamış’ta döneme ait kabartma taş levhalar üzerinde bu tip çalgılara rastlanmıştır. Bağlamanın Frigler, Lidyalılar, Urartular tarafından da kullanıldığı bilinmektedir.

Sazın sağ omuza dayalı çalınması ve bağlamaya benzemesi bazı Türk sazlarının M.Ö.1600’lü yıllardan beri kullanıldığını gösteriyor.

Bağlama benzeri çalgıların batıya gitmesinde Türklerin etkisi olmuştur. Kırgız Türklerinin kullandığı bu çalgının iki telli olup perdeleri yoktur. Günümüzde perdeli örneklerine iki telli denilmektedir.

Kars ve Erzurum civarında âşık sazı, Azerbaycan ve Kafkaslarda âşık sazı ile tar, diğer Türk topluluklarında da dombra gibi sazlar benzer şekillerde çalınıyor. Şaman Türklerinde de bir ibadete başlarcasına ellerini göğe kaldırmak veya elleri karşılıklı olarak birbirine vuracak gibi tutmak, geçmişte duvar ve tabletlere işlenmiş olan resimlerin kıymetini daha da artmaktadır.

Bağlama enstrümanına bağlama demesinin iki rivayeti vardır:

Birincisi, eskiden perdesiz olan kopuzun sapı üzerine kirişten yapılan perdelerin sapa bağlanmasından dolayı;

İkincisi, Eskiden deriden yapılan göğsün yerine sonradan göğüs kısmının ağaç ile kaplanıp bağlanması sonucudur. Bu çalgı aleti yüzyıllar boyu Anadolu insanının, duygularını dile getirerek yarenlik yapmıştır.

Tarihsel gelişmenin etkisiyle yayılmanın doğudan batıya olduğu söylenebilir. Özellikle lut – lavta türlerinin, Avrupa Ortaçağ ve Rönesans müziklerinde önemli bir rolü olmuştur.

Bağlama Uzakdoğu’dan Asya kültürüne, Ortadoğu’dan Anadolu’ya, Balkanlardan Akdeniz kültürüne hatta Latin kültürüne dek, çok değişik form, ölçü ve adlar altında kullanılmış farklı kültürlerden insanlarla ilişkisini sürdürmüştür.

Teşekkürler

YORUM YAP