JEOLOJİK DEPREMDEN SOSYOLOJİK DEPREME…

Türkiye’miz deprem kuşağında bulunan bir ülke. Jeolojik/yerbilimsel deprem; doğa olayıdır. Fay hattına binalar yapılmazsa, deprem bölgesine yapılan evler de depreme dayanıklı yapılırsa; deprem insan öldürmez.

Japonya’da, Türkiye’de olan depremlerden daha büyükleri oluyor. Ama; deprem yüzünden insanlar ölmüyor artık Japonya’da.

Çünkü adamlar namuslu. Jopanya her türlü sorunu aştığı gibi, deprem sorununu da kökten aştı.

Deprem insan öldürmez. Depreme kader diyen sahtekar politikacılar öldürür.

Yalancı, sahtakar, düzenbaz, hileci, iftiracı politikacılar depremden çok daha tehlikelidir.

Deprem; sadece çıktığı bölgedeki insanlara zarar verirken (ki tedbir alınırsa büyük zararlar vermez), ama düzenbaz politikacılar; her insana ve her canlıya zarar verir.

Bu arada; yeterince gelişememiş, eğitimsiz toplumlarda deprem siyasal tercihleri değiştirmediği gibi, tam tersi; ölümle burun buruna gelen az eğitimli çaresiz insanlar, iyice kaderci olur ve samimi inançlarını istismar eden dinbaz siyasetçilere, biraz daha yaklaşır.

Depremi hücrelerine kadar yaşayan az gelişmiş insanlardan; siyasal tercihlerinde akılcı bir tutum beklemek, pek akıllıca bir bakış da değildir.

Gerek yer yapısı, gerekse kurumları tam oturmamış ve istismarcı siyasetcilerin yönettiği ülkelerle, o ülke insanları; psikolojik depremlerden kolay kolay kurtulamaz.

Türk toplumu olarak, bu gerçekliği bir fiil yaşıyoruz.

Bir çok insan psikolojik destek alırken, bu destek çok yakında kitlesel bir boyut da kazanabilir. Toplum olarak, topluca esenlendirmeye ihtiyaç duyabiliriz. Aslında duyuyoruz. Ülkedeki güvensiz durumdan dolayı, bir çok doktor yurt dışında gidiyor. Bu durumda bizi kim sağaltacak?

Doktorları iyi korumalıyız.

Ahlaklı ve akılcı siyasetciler, yönettiği ülke insanına güven verir. Güven varsa her sorun aşılır. Güvensiz siyasetçilerin yönettiği bir ülkede; yatırım olmaz, üretim olmaz, iş olmaz, aş olmaz, düş olmaz, aşkta olmaz. Bir avuç rantiyer zenginleşirken, milyonlar iyice yoksullaşır.

Ahlak ve erdem yoksunu kurnaz politikacılar bugünü, yani sadece yarınki seçimi düşünür. Vatansever, ahlaklı siyasetçilerse geleceği düşünür.

Örnek mi? Kendi ülkemiz Türkiye. Seçimden sonra çok büyük bir ekonomik yıkımla karşı karşıya kalacağız.

CB seçimini sayın Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa 1 yılda toparlanabiliriz. Ama sayın R.Tayip Erdoğan kazanırsa; hepimiz göçük altında kalacağız gibi.

Bu acı gerçeği, sayın Erdoğan hepinizden çok daha iyi biliyor. 21 ülkeyi yöneten/ yönetemeyen kendisi çünkü.

Zamlar, hayat pahalılığı, fabrikaların kapanması, işsizlik, işten çıkarmalar, yoksulluk, yokluk ve açlık tavan yapınca; herkesin herkesi suçladığı toplumsal bir iklim oluşur ve her türlü şiddet; ayrılıklar, intihar, cinayet, iç karışıklık, kitlesel çatışmalar kontrölden çıkabilir.

Asıl suçlular çıplak gerçeği perdelerken, yine olan masumlara olur.

Sonra ne mi olur?

Ülkede bulan 10-15 milyon arası kaçkılar da, iç kargaşanın tuzu biberi olur.

Hepimize, güzel ülkemize yazık olur.

Kısa çıkış;

Devlet ve milletin el ele vermesi.

Hükümet kiracı, millet ev sahibidir. Hükümetler gelir ve gider. Devlet kalıcıdır.

Aslolan Türk milletidir.

Ana çözüm;

Her alanda üreten ve ürettiğini milletiyle hakça bölüşen kamucu (halkçı), akılcı ve bilimci devlet.

Bütüncül anlamda kurtuluş;

Kuruluş ilkeleri.

Yaşasın laik ve demokratik sosyal hukuk devleti!

Yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti!

Yaşasın ölümsüz Önder, evrensel lider Mustafa Kemal Atatürk!

Ne mutlu Türküm diyene!