BIST 100
10.225,48 -1,28%
DOLAR
40,2314 0,13%
EURO
46,9567 0,21%
GRAM ALTIN
4.327,97 0,21%
FAİZ
41,11 0,88%
GÜMÜŞ GRAM
49,45 0,34%
BITCOIN
119.988,00 -0,18%
GBP/TRY
54,0415 0,19%
EUR/USD
1,1663 -0,01%
BRENT
69,21 -1,63%
ÇEYREK ALTIN
7.076,23 0,21%
Antalya Açık
Antalya hava durumu
27 °
  • ANASAYFA
  • DÜNYA
  • MAKEDONYA, KRİL ALFABESİ, OHRİD, OHRİD GÖLÜ VE BALKAN TÜRKLER!

MAKEDONYA, KRİL ALFABESİ, OHRİD, OHRİD GÖLÜ VE BALKAN TÜRKLER!

kalpgazetesi.com-MAKEDONYA, KRİL ALFABESİ,

MAKEDONYA, KRİL ALFABESİ, OHRİD, OHRİD GÖLÜ VE BALKAN TÜRKLER!

 
Balkan gezimizde bulunduğumuz Kosovo, Karadağ ve Arnavutluk kültür ve eğitim gezilerimizden sonra tekrar geldiğimiz Kuzey Makedonya’ da (KMN); çok ilginç tatlı su gölü olup, göle akan ve beslendiği temiz yeraltı nehirlerinin de kaynakların arasında olduğu gibi ve gölden de dışarıya akan nehir ve dereler nedeni ile billur bir suya sahip olan Ohrid gölünün kıyısında, dün de aynı otelde konakladık.
 
Ohrid gölü %30 Arnavutluk, %70’de Kuzey Makedonya sınırlarında kalmaktadır.
 
Üç ülkeye, Arnavutluk, Yunanistan ve Kuzey Makedonya’ya sınır olan komşu Prespa gölünden çıkan Drim nehri, yoluna devam ederken, teknotik oluşumların etkisinden yol bulduğu oyuklardan yer altına iner ve Ohrid gölüne yaklaştığı bir alanda da, tekrar yüzeye çıkıp, Ohri gölüne dökülür.
 
Deniz seviyesinden 700 m yüksekte olan Ohrid gölünün suyu, göle dökülen ve gölden çıkan sular nedeni ile 6 ayda bir tazelendiği gibi, güneşli bir havada 21 m suyun dibi de görülebiliyor.
 
Teknotik bir oluşumla oluşan gölün dibi sert kireç taş kayalıklardan oluştuğu gibi, gölün yaşı 1 milyon ile 1 milyon 380 bin arasında olduğu yazılıp , çiziliyor.
Ben iki gün önce ilk Balkan gezi notu yazımda, Ohrid gölünün “1 milyon yaşında” diye yazmıştım.
30 km uzunluğunda olup 14 km genişliğindeki gölün en derin noktası 288 m olup, ortalama derinliği ise 151 m’dir.
 
UNESCO; 1979 yılında Ohrid gölünü, bir yıl sonra da Ohrid kentini koruma altına alır.
Ohrid kentinde, gölün kuzeyinde kalan bazı sokakları gezdiğinizde, kendinizi Safranbolu sokaklarında olduğunuzu zannedersiniz.
 
Ohrid incisi 1924 yılından bu yana, bu gölde yetişen “Plaşica” adı verilen ve “korkak balık” diye de bilinen bir balık cinsinin pulları ile midyelerin iç zarından / derisinden yapılan bir oluşum ile yapılan bu ince ve gizemli sanatı bugün Ohrid’te sadece 3 aile sürdürmektedir.
 
Bu aileler de, bu sanatın gizemini sadece oğullarına öğretmektedirler.
Kuzey Makedonya'da 2021 nüfus sayımına göre; genel nüfusu yaklaşık 1,8 milyon iken, ülkedeki Türk nüfusu ise 70 bin 961 olarak kayıt düşülmüş.
Ülke yüzölçümü ise, 25 bin 780 km2 olup, başkenti Üsküp kentidir.
 
Kuzey Makedonya’ ’da Türkler’in çoğu Yörüklerden oluşmaktadır.
 
Göl kenarında bir cafede Sohbet ettiğimiz ülkenin önemli bir bakanlığında görevli bir Türk genci, “atalarının, Karaman’dan buralara geldiğini” söyler.
 
Osmanlı, feth ettiği Balkan topraklarına, hanedana kafa tutabilecek Anadolu’daki Yörük aşiretlerini ve özellikle Karaman ve Aydın yöresindeki Yörük aşiretlerini, Balkanlar’a yerleştirir.
Osmanlı döneminde Anadolu'dan Makedonya'ya göçürülmüş bu Yörük aşiretinin torunları, tarih boyunca bu bölgede varlıklarını sürdürmekteler..
Bu insanlar için Türkiye hep büyük ağabeyidir.
 
Nasıl küçük kardeş ağabeyine güvenmek ister ise; Balkan Türkleri de aynı duygu içinde olduklarına daha önce de konuştuğum Balkan Türkleri’nde tanık olmuştum.
ATATÜRK ise, tartışmasız bir kurtarıcı, bir dahi lider.
Güzel şivesi ile sohbetimizi sürdürdüğüm Ohridli aydın yörük arkadaşımla, Türkiye’nin kapılarına dayandık.
Türkiye’yi yönetmiş isimler üzerinde dururken: “Biz onların hepsini seviyoruz” diyor, sohbet arkadaşım.
 
Sosyalist Cumhuriyetler Federasyonu olan Yugoslavya döneminde 5 büyük fabrikası bulunan Ohrid kentinde bugün büyük sanayiisi olmadığı gibi, tarım ve hayvancılıkta da kendine yetmeyecek durumda.
Devlet Başkanı Mareşal Josep Broz Tito’nun (1892-1980) nefesi ile tuttuğu ülke bütünlüğü, Tito’nun ölümünden sonra dağılan Yugoslavya’nın güney bölgesinde bağımsız bir devlet olarak Avrupa coğrafyasında yerini alan Makedonya’nın güneyinde Ohrid kenti, ülkedeki önemli yerini korumaktadır.
 
Hitler’in NAZİ orduları II. Dünya savaşında Balkan’ları da işgal edince, Tito işgal kuvvetlerine karşı oluşturduğu halk direnişinde 650 bin partizan gücünü etrafında toplayıp, verdiği mücadele ile 1943 yılında Mareşal olup,
1946 yılında da kurduğu Yugoslavya Sosyalist Federal Birliği’ne Devlet Başkanı olur.
 
İstanbul’da; eski adı ile Taşlıtarla’da (GOP) kaldığım yıllarda, komşum olan Makedon göçmeni yaşlı bir ailenin teyze kadını, dik ve kararlı duruşu ile hep saygı uyandırırdı.
O teyze sohbetlerimizin arasında, partizanlar ile Makedon dağlarında bulunduğu yıllarından ve Mareşal Tito’yu da yakından görmüş olduğunu anlatırdı.
 
Makedonya, bağımsız ülke olmasından sonra,
Yunanistan’ın: “Bizim sınırımızda kalan Makedonya toprakları üzerinde hak iddia edebilir” kaygısı ile bu bağımsızlıktan duyduğu rahatsızlık yüzünden, ülkenin yoksulluğundan da faydalanan AB ve de ABD devreye girerek, ülkenin sadece Makedonya olarak anılmasını önleyip, 2017 yılında ülkeye “Kuzey” sıfatı monte edilir.
 
Kuzey Makedonya, NATO’ya da üye olduğu gibi, Avrupalaşma yoluna sokulan ülkede, yukarıda da değindiğim gibi, hayvancılık ve tarım büyük ölçüde gerilemiş, işsizlikte ileri ölçüde artmış olduğu gibi, gençler geleceğini Orta ve Batı Avrupa ülkelerinde aramakta olduğunu da dinliyoruz.
 
Kuzey Makedonya, Balkan ülkeleri arasında yoksullukta başı çekenlerden biridir.
Yugoslavya bütünlük içinde iken; tarım ve ekonomisi ile kendine “iyi” yeten bir ülke olduğundan, Avrupa Birliği’ne (AB) dönüşen Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) gelişimine bir engel görülmüş olmalı ki; AET’nin gözünde hep bir diken idi.
 
Yugoslavya’nın dağılması için Batı’nın ve özellikle ABD’nin büyük çabası sarfettiğini, 25 yıl sonra CIA raporlarında yer almış olduğunu da anlatıyor, Makedon arkadaşım.
 
İşin içine CIA girince, genel bir değerlendirme yapıyor ve Türkiye’yi de değerlendiriyoruz.
ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Cornelia Reiz’ın: “23 Müslüman ülkenin sınırları değişecek …” demesini biz de BOP üzerine yorumlar yapıyoruz.
 
Ben arkadaşımın gözlerinde hüzün okuyor ve söz üzerine atlıyorum: “Büyük bir ortak kültürümüz var. Türkiye sizin hep ağabeyiniz olacaktır.
Ama ben BOP’un Türkiye üzerindeki emeklerinde başarılı olacağına inanmıyorum. BOP Türkiye’de yaratmaya çalıştığı istikrarsızlığın farkındayız.
Bunu kısa zamanda aşacağız.
Biz millet olarak tarihte pek çok defa, uçurumun kenarından dahi dönmüşlüğümüz var” diyorum.
 
Makedon yörük arkadaşım: “Jugoslavya’yı dağıtmak için, önce bizi birbirine düşürdüler.
Sonra ekonomik yönden çökerttiler.
Ama sizde önce ekonomiyi çökertmeye çalışıyorlar” deyip, ağabey diye güven duyduğu Türkiye ile ilgili kaygılanıp, ilginç bir yorum da yapmış oldu, vedalaşmamızdan önce.
Oturduğumuz su kenarındaki cafeye yakın ve de her halde görmek istediğim Kağıt Müzesini ziyaret ediyoruz.
MÖ yaklaşık 2 YY önce Çin’de yapımına başlanan kağıt yapımı, 700 yıl önce Ohrid kentinde de başlanmış.
Ohrid’te yapımına başlanmış ve bugün halen devam eden kağıdın ana maddeleri; su, pamuk ve ağaç talaşından oluşmaktadır.
 
Bu karışım 21 gün büyük kaplarda bekletiliyor.
Ve sonra süzgeçlerden geçirilip, “ilk kağıt” özelliğine kavuşuyor. Üzerine insan, hayvan, tabiat ve kent resimleri basıldığı gibi, yazılar da yazılabiliyor.
 
Kril alfabesinin doğduğu kent Ohrid olduğu gibi, bugün dünyada 300 milyondan fazla
insan bu alfabeyi kullanmaktadır.
Kril alfabesi IX. ve X. yüzyılda Ohrid kentinde yaşayan Krilir ve Medati kardeşlerin başlatıp, öğrencilerinden Klimend ve Naum’un XI. yüzyılda geliştirilen “Kril Alfabesi” bugün Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya ve Rusya’nın gölgesinde yaşayan 10 cumhuriyet dünyası tarafından da kullanılmaktadır.
 
Balkan ve Makedonya ile ilgili ilk tarih dersimi; okul öncesinde aldığım babamdan, okul tarih kitaplarından ve de tarih konusunda ilgi alanımın artması üzre, ders kitapları dışındaki kitaplardan da, Balkanlar ile ilgili bilgi dağarcığımı zenginleştirmeye çalıştım.
 
Balkanlar, zor bir coğrafya olup; bir ucundan bal akarken, diğer bir ucundan da tarih boyunca göz yaşı ve kan akmıştır.
İşte burası “Bal-Kanlar!”
Osmanlı imparatorluğu son yüz yılında bu coğrafyada kan kaybetmekte iken, 1912-1913 Balkan harbi devreye sokulur.
 
Hafızaların derinliklerinde yer tutmuş ve silinmeyen o Balkan harbinde Türk ve Müslümanlara, o güne dek tarihte eşine rastlanmayan bir soykırım uygulanmıştır.
 
Osmanlı yönetimi bu soykırımı Milletler Cemiyetine götürmeye hazırlanırken, I. Dünya harbi sahneye konur ve Balkan soykırımından fazla söz edilmez olur.
 
Balkan ve dolayısı ile Makedon toprakları, öngörülü ve davasında kararlı pek çok insan yetiştirmiştir.
Bunların arasında, tarihte büyük izler bırakmış,
Büyük İskender’i, İskender Bey’i, Spartaküs ‘ü, Üsküplü Maria Teresa’yı, bizim yakın tarihimizde de yerini alan Mustafa Kemal Atatürk’ü, Enver Paşa’yı, Resneli Niyazi’yi, Ohrili Eyüp Sabri Bey’i, Struga’lı Dr. İbrahim Tema’yı ve de bu vesile ile büyük babam Raşit Çavuş’u da anmadan geçemeyeceğim.
 
Bosna savaşı (!) öncesi Türkiye’ye transit gidip geriye dönerken de dikkatimi çekmekte olduğu gibi; son yıllarda yapmakta olduğum Balkan ülkeleri seyahatlerimde, gezdiğim ülkelerin pek çoğunda Almanca konuşacak kişi bulmakta zorluk çekiyorum.
Gümrüklerde ve poliste de Almanca konuşana tanık olamıyorum.
 
Bu seyahatte de gerek otel, çevre cafe - lokanta ve gerekse pazar ve de piyasada, yıllardan bu yana fazla bir şeyin değişmediğine, Almanca konuşana tanık olamıyorum.
 
Özellikle bu gezide samimi davrandıklarına inandığım bu dört ülkenin bazı entelektüelleri ile dün de Ohrid’te ve bugün de Üsküp’te yaptığım görüşme ve sohbetlerde, bu ülkelerde Almanca öğrenilmek ve de konuşulmak istememesinin önemli nedeninin; II. Dünya savaşında Hitler’in - NAZI ordularının bu coğrafyadaki işgal ve kıyımında yattığına ikna oluyorum.
 
Bosna savaşı ve Srebrenica ise; bu coğrafyada yaşayan Sırp ve Hırvatlar’ın dışındaki kültür grupları ve uluslarda kapanmayacak bir yaradır.
 
Demek ki zaman; tarihte acı olayların unutulmasında hiç de aceleci davranmıyor.
Akşam saatlerinde, bazı yılların ilk baharında yatağına sığmayan ve 1451 yılında Sultan II. Murat’ın inşaasına başlayıp, oğlu Fatih Sultan Mehnet’in 1469 yılında bitirttiği, 6 m genişliğinde olup, 220 m uzunluğundaki Taşköprü’nün altından munis bir şekilde akan Vardar nehrini ve ileride kent meydanındaki, bu toprakların çocuğu Büyük İskender’in at üzerindeki ve alttaki havuzun etrafına dizilmiş olup, ağızlarından sular fışkırtan arslan bekçileri olan devasa heykelini seyrediyorum.
 
Her şeye rağmen seni seviyorum Balkanlar.
“Hafızamda izlerin var”, diyorum içimden ve yarın dönüş yolculuğu için ağır adımlarla, kent merkezinde kaldığım otel odama dönüyorum.
İyi okumalar ve sağlıklar diliyorum.
Remzi Uysal
Üsküp, 08 Haziran 2025
Gesendet von Yahoo Mail für iPhone

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.

Bülent Kalkan 10.07.2025 12:17

Guzel bilgilendieici yaziniz icin cok tesekkür eder her seyin gönlünüzce olmasini dilerim.

Yanıtla