Manavgat'tan çıktım, özgür dağlara
Dağlardan engine, oturup baktım
Bugünü anlattım, göçer çağlara
Asırdan asıra, geçmişe aktım
Oymapınar'a inmiş, eşiyle Pala
Sohbeti benziyor, gömeçeli bala
Eyleştik, söyleştik, köklerden dala
Pos bıyıklarına, nazarlık taktım
Tepede süzülür, Kepezbeleni
Suskun suskun gözler, gidip geleni
Yörükleri özlemiş, sesi seleni
Kuşlara kurtlara, selamlar çaktım
Koca köyde kalmış, on onbeş kişi
Çoban Ayşe ile, beş altı dişi
Yurdunda olmalı, herkesin işi
Yöntemsiz işlerin, yükünden bıktım
Cansızoğlum der ki, Toroslar besin
Şiire türküye, sevdaya esin
Hakça günler yakın, gelecek kesin
Güneysu başında, türküler yaktım
Dört yoldaş yola düşüp, Manavgat ve Akseki'ye bağlı bir kaç dağ köyünü gezelim dedik.
İlk durağımız Oymapınar.
Oymapınar, gök yeşim renkli baraj gölüyle, Torosların yamacına salınıp sesizce uzanmış. Bakmaya duyulmuyor. Göl öyle güzel ki, bakan gözler bayram ediyor.
Eee güzele de, güzel bakmalı.
Kayalıklarda ötüşen taş bülbülleri, sessizliği ahenkle bozan göle yoldaş ozanlar...
Pala beyin, odun ateşinde demlediği çayını yudumluyoruz. Çay tavşan kanı, iç babam iç. Yörük, Türkmen, boy, oymak, ilk göç, son göç, o dağ bu köy, o yayla bu yazla derken sohbet renklendi.
Pala bey sohbeti ustası. Dili tatlı. O da ne, bir de bizim biladerin asker arkadaşı çıkmasın mı Pala!
Ağabey kardeş gibi olu verdik.
Şiirler, türküler gırla...
Yolcu yoluna gerek. Kalktık.
Kepezbeleni köyünün, merkezine sürdük aracı...
Pala önde biz arkada, ver elini Kepezbeleni yamacına doğru. Evi köyün biraz altında.
Pala beyin ağabeyi Hasan bey, bizi evine konuk etti. Göl manzaralı çardağında kahvelerimizi içtik. Cennetteyiz cenette. Bu arada bizim Pala'nın adı Hasan, ağasının adı da Hasan.
Oğlum Himmet, olmasın tasan, iki karındaş olmuş işte iki adaş, ne var bunda dedim kendi kendime. Anaları ayrıymış tabi. Güzel adamlar. İki Hasan'a hem teşekkür, hemi de veda ettik.
Tam bu sırada, yöre halkının deyimiyle Almancı dayıları Mehmet Erdem geldi. Villa yapmış köye. 79 yaşında. Maşallah çok dinç. Tanrı sağlıklı ve uzun ömürler versin.
Bu kez O önde, biz arkada köye vardık.
Civar köyler gibi, Kepezbeleni de büyük Manavgat yangınında, Alamamcı Mehmet beyin villası dışında, köy tamamen yanmış.
Mehmet Bey ısrar etti. O'na da konuk olduk bir süre. Makina mühendisi. Konuşkan bir abi.
Alaman kahvesi sundu bize. Eşi Almanmış. Ne yazık ki, kötü hastalık yüzünden sonsuzluğa göçmüş. Mezarı Kepezbeleni'nde. Rahmetler diledik. Mehmet Bey eşini; sevgiyle, minnetle anıyor. Evlilik öyküleri de, tam bir belgesel konusu.
Köyün sakinlerinden Çoban Aşa'yı da görmek istedik. Sağlam bir takipçimdir. Akıllı, çalışkan, üretken, töreli bir kadın. O yayla bu güzle yürüyen bir Yörük.
Çoban Aşa da yabana gitmiş. Göremedik.
Ne diyelim. Yörüğün yurdu emek. Evi sırtında. Gözü dağlar, sözü özgürlük, özü bağımsızlık, atası Ulu Yörük Atatürk.
Mehmet beye teşekkür edip, yola koyulduk.
Güneysuyu'na vardık. Çam sakızı Çoban armağanı katığımızı yedik. Kana kana pınar suyunu içtik. Çay da cabası.
Yamaçlarda güz çiçekleri, öbür adıyla göç çiçekleri...
Çınar ağaçları hala yapraklı.Yapraklar açık sarı ama. Hava hazan kokuyor.
Toroslar her mevsim güzel de, güzün bir başka güzel. Şairin dediği gibi, sonbahar sanattır, öbürleri mevsim.
Hava kararmak üzere, dağlardan engine inme vakti gelip çattı.
Şiirle, türküyle kalın, esen kalın.
Şiir ve yazı: Himmet Cansız


