Engel tanımayan bir vizyon!

KÜLTÜR SANAT (Web Sitesi) - KalpGazetesi | 03.12.2025 - 16:43, Güncelleme: 03.12.2025 - 17:03
 

Engel tanımayan bir vizyon!

Engelli olmak değil, görmezden gelinmek zor olandır. Hüseyin İlker Duman, azmi, üretkenliği ve gücüyle hepimize ilham veriyor. Güldane Kaya Kaçar özel röportaj
Kalpgazetesi.com’un Özel Röportajı Bir numara engelli olmak değil, görmezden gelinmek zor olandır. Hüseyin İlker Duman, azmi, üretkenliği ve gücüyle hepimize ilham veriyor.Güldane Kaya Kaçar soruyor, Hüseyin İlker Duman yanıtlıyor. Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Bu özel günde, engelli kardeşlerimizin yeteneklerini, üretkenliklerini ve hayata bakışlarını daha yakından görmek, onların yanında olduğumuzu hissettirmek büyük önem taşıyor. Engel bahane değil; hayat şahane! Onları yalnızca görmekle kalmayıp, sanatla ve müzikle buluşmalarına fırsat tanımak, toplum olarak sorumluluğumuzdur. Bu röportaj, Hüseyin İlker Duman’ın azim ve üretkenliğiyle engelleri nasıl aştığını, kültür ve sanat alanında nasıl yol aldığını gözler önüne seriyor. Güldane Kaya Kaçar: Sevgili Hüseyin İlker Duman, seni yıllardır Kalpgazetesi.com ailesinde görmekten gurur duyuyoruz. Yazılarını keyifle okuyorum. Öncelikle seni biraz tanıyalım mı? Hüseyin İlker Duman: Ben Hüseyin İlker Duman. Serebral palsiliyim ama beni tanımlayan şey engelim değil; ürettiklerim ve hayata bakışım. Anadolu Üniversitesi İşletme mezunuyum. Sinemaya, edebiyata, kültüre ve sanata tutkuyla bağlıyım. Bir kitabım bulunuyor, ayrıca senaryo yazıyor ve yönetmenlik yapıyorum. Yıllardır Kalpgazetesi.com’da yazıyorum. Yazmak benim için hem kendimi ifade etmenin hem de yanlış bilinen doğruları sorgulatmanın bir yolu. Bundan dolayı yazıyı bir tür direniş olarak görüyorum. 2007’de yazmaya başladım ve günümüzde yazarlığın değersizleştiğini hissetsem de, düşünmenin ve üretmenin gücü benim için hâlâ çok kıymetli. Sistem insanları izlemeye yönlendiriyor ama ben okumanın zihinde kalıcı izler bıraktığına inanıyorum. Güldane Kaya Kaçar: Yaşamın boyunca birçok zorlukla mücadele ettin. Bir engelli birey olarak seni en çok zorlayan şey nedir? Hüseyin İlker Duman: Engelli bir birey olarak beni en çok zorlayan şey, engelimin kendisinden çok toplumun yarattığı engeller. Elbette her engel türünün kendine özgü zorlukları var; benim de bireysel olarak yaşadığım sıkıntılar oluyor. Fakat dışarıdan gelen yargılar, önyargılar ve görünmez duvarlar çok daha yıpratıcı. İnsan, kendi kurduğu düzenin içinde nasıl oluyor da geri planda bırakılabiliyor? Bu soruyu uzun zamandır kendime soruyorum ve hâlâ net bir cevap bulabilmiş değilim. Eminim benim gibi birçok insan da aynı soruyu kendi içinde taşıyordur. Bir de kültür-sanat hayatına erişim engeli var… Örneğin Altın Portakal’a gitmek istiyorum ama ulaşım imkânları benim açımdan yeterince uygun değil. Bazen tek başıma gitmek istiyorum, bazen kız arkadaşımla; fakat her seferinde şartlar engelleyici oluyor. Sinemaya gitmek gibi basit bir etkinlik bile çoğu zaman mümkün olmuyor, çünkü mekânlar bize göre tasarlanmamış oluyor. Bu nedenle sadece kendi engelimle değil, kültürel hayata katılım konusunda karşıma çıkan görünmez engellerle de mücadele ediyorum.  Güldane Kaya Kaçar: Sinemaya gitmekten bahsettin. Bu konuda yaşadığın sıkıntıları biraz anlatır mısın? Hüseyin İlker Duman: Sinema konusunda yaşadığım zorluklar, aslında bir önceki soruda bahsettiğim erişilebilirlik problemlerinin devamı niteliğinde. Öncelikle tekerlekli sandalyemle sinemaya gidebilmem için yanımda mutlaka birinin olması gerekiyor. Annem veya kardeşim geliyor genellikle; ama onlar müsait değilse gidemiyorum. Mekânların merdivensiz giriş sunmaması, salonlarda uygun oturma alanı bulunmaması da büyük bir engel. Elbette bilet fiyatları da ayrı bir sorun; fakat erişilebilirlik eksikliği o kadar temel bir problem ki, sıra fiyatlara gelene kadar zaten birçok engelle karşılaşmış oluyorum. Oysa tek isteğim, herkes gibi kendi başıma film izleyebilmek. Kültür ve sanat herkesin hakkı. Ayrıca şuna inanıyorum: Sinemada film izlemeyen bir yönetmen, tiyatroda oyun izlemeyen bir senarist eksik kalır. Buna rağmen tüm kısıtlamalara karşın üretmeye, bir şeyler yapmaya devam ediyorum.  Güldane Kaya Kaçar: Peki, engelli bireylerin istihdamına dair neler düşünüyorsun? Hüseyin İlker Duman: Çalışmak benim için önemli. Çünkü maddi gelir olmadan kültür-sanat faaliyetlerine katılmak, film yapmak ya da projeler üretmek mümkün olmuyor. Şu anda film çekmek için sponsor arıyorum ama destek bulmak zor olabiliyor; böyle durumlarda masrafları kendi cebimden karşılayabilmek için düzenli bir işimin olması büyük bir avantaj olurdu. Şunu açıkça söylemek istiyorum: Röportajın buraya kadar olan kısmını okuyanlar, neyi ne kadar düşündüğümü ve üretebildiğimi mutlaka fark etmiştir. Bu da aslında engelli bireylerin çalışması için en temel örneklerden biri. Engel türü ne kadar ağır olursa olsun, bireylerin kendi yetenekleri doğrultusunda üretebileceğine inanıyorum. Evden veya ofisten, uygun koşullar sağlandığında yapılabilecek çok iş var. Ayrıca zihinsel engelli bireyler, özellikle Down sendromlu kişiler, doğru alanlara yönlendirildiklerinde iş hayatında son derece başarılı olabiliyorlar. Düzenli, disiplinli ve sorumluluk sahibi çalışanlar olduklarını biliyoruz. Bu nedenle işverenlerin sadece engel durumuna bakarak değil, bireyin kapasitesine ve yeteneğine göre fırsat tanıması gerekir. Benim için istihdam aynı zamanda bir güvence meselesi. Şu anda annemin sağlık güvencesinden yararlanıyorum; fakat annem vefat ettiğinde bu hak ortadan kalkacak ve tamamen güvencesiz kalacağım. Bu nedenle sigortalı bir iş benim için hem maddi hem de sosyal anlamda hayati öneme sahip. Sonuçta emeklilik güvencesi de benim hakkım. Ayrıca bir işimin olması, sürekli varoluşsal sorgular yapmamı da büyük ölçüde azaltır; çünkü zihnim meşgul olur. Bazen bunu düşünüyorum: İnsanlar ileride yapay zekâ nedeniyle çalışamaz hâle gelirse ne yapacaklar? Sürekli bu tür varoluşsal sorular sormak, bence insan için sağlıklı bir durum değil. Güldane Kaya Kaçar: Belediyelerden ve yerel yönetimlerden beklentin nedir?   Hüseyin İlker Duman: Son dönemde özellikle rampalar ve ulaşım konusunda yaşadığım sorunlardan sonra açıkçası yerel yönetimlerden pek bir beklentim kalmadı. Bunu yaşadığım somut bir olay üzerinden açıklamak isterim: Bulunduğum bölgedeki belediyenin halkla ilişkiler birimini arayıp rampaların uygun olmadığını, gittiğimiz birçok yerde ise hiç rampa bulunmadığını ilettik. Bana verilen yanıt ise şu oldu: ‘CİMER’e şikâyet edin.’ Yani belediye, kendi sorumluluk alanındaki erişilebilirlik sorunlarını çözmek yerine, beni doğrudan merkezi yönetime yönlendirdi. Bu durum da insana ister istemez şunu sorgulatıyor: Eğer belediye ruhsat verirken denetim yapmıyor, erişilebilirlik kontrolünü sağlamıyor ve sorumluluğu merkeze atıyorsa, peki belediyenin görevi nedir? Yerel seçimleri neden yapıyoruz? Yerel yönetimlere neden yetkiler veriyoruz? Bu sorular gerçekten düşündürücü. Bu konulara dair yalnızca konuşmakla yetinmedim; aynı zamanda sanat yoluyla da sesimi duyurmaya çalıştım. Bu erişilebilirlik sorunlarını ele aldığım “Flu” adlı bir kısa film çektim ve film, bir festivalde çeyrek finale kadar yükseldi. Yani hem gerçek hayatta hem sanatta bu meseleyi dile getiriyorum; çünkü bu sorun yalnızca benim değil, birçok insanın ortak problemi. Her şeye rağmen genel çerçeveden baktığımda, engelli bireyler için ulaşım ve erişilebilirlik hâlâ en temel problem. Engelli bireylere tahsis edilen araç sayısı yetersiz ve randevulu sistemlerde bile günlerce sıra beklediğimiz oluyor. Yerel yönetimlerin bu konuda daha aktif, daha samimi ve kesin çözümler üretmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz yardım istemiyoruz; erişilebilirlik istiyoruz. Özgürce hareket etmek istiyoruz. Özellikle rampa konusu hâlâ çözülememiş büyük bir sorun. Çünkü ruhsatlar belediyeler tarafından veriliyor. Bir iş yerinin, kafenin ya da binanın rampasının uygun olup olmadığı; rampanın eğimi, genişliği veya ucunda eşik bulunup bulunmadığı neden düzenli olarak denetlenmiyor? Bu eksiklik sadece engelli bireyleri değil, yaşlıları, bebek arabası kullanan aileleri ve geçici sakatlık yaşayan insanları da doğrudan etkiliyor. Belediyeler erişilebilirliği bir lütuf değil, yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olarak görmeli.  Güldane Kaya Kaçar: Aile ve Sosyal Hizmetler, Kültür ve Turizm Bakanlıklarına veya İl Müdürlüklerine bir mesaj göndermek istesen ne söylerdin? Hüseyin İlker Duman: Bizler toplumun görünmeyen kısmıyız ama buradayız. Görülmek, duyulmak ve anlaşılmak istiyoruz. Engelli bireylere özel sinema, sanat ve kültür etkinlikleri düzenlenebilir. Engelli sinemacılar için özel fonlar oluşturulması da büyük bir ihtiyaç. Kültür Bakanlığı’nın bu konuda adım atması çok önemli olur; çünkü engelli sinemacıların koşulları diğer sinemacılarla aynı değil. Pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor. Kendimizi dünyaya tanıtacak güce sahip olduğumuza inanıyorum. Örneğin Oscar süreçlerinde artık engelli sinemacıların yaptığı filmlere öncelik tanınıyor. Dünyada bu yönde bir adalet sağlanırken, ülkemizde henüz benzer bir uygulama yok. Oysa bu yapılabilir ve yapıldığı takdirde engelli sanatçılar için çok büyük bir kapı aralanır. Ayrıca çalışma hayatına ilişkin düzenlemelerin de gözden geçirilmesini istiyorum. Evden ya da ofisten çalışma programları, engelli bireylerin yeteneklerine göre yeniden yapılandırılabilir. Bana zaman zaman ‘engelli personel aranıyor’ başlıklı e-postalar geliyor; ancak bu işlerin çoğu hademelik tarzı görevler. Oysa ben üniversite mezunuyum, kitap yazdım, senaryolarım var ve yönetmenliğini yaptığım kısa filmler festivallerde gösterim hakkı kazandı. Buna rağmen çoğu zaman yeteneklerimiz dikkate alınmadan değerlendirilip aynı kategoriye konuluyoruz. Bu nedenle Bakanlıkların bizleri gerçekten fark etmesini, dinlemesini ve doğru alanlara yönlendirmesini istiyoruz. Çünkü biz de bu ülkenin üretken birer parçasıyız.  Güldane Kaya Kaçar: Sinemaya ve kültüre bu kadar tutkuyla bağlı biri olarak, gelecekteki hayalin nedir? Hüseyin İlker Duman: Film çekmek istiyorum. Benim gibi ağır bedensel engeli olan birinin de sinemada başarılı olabileceğini tüm dünyaya göstermek istiyorum. Aynı zamanda benimle benzer koşullarda yaşayan insanlara umut olmak istiyorum. Farklı konularda yazdığım senaryolarım var. Elbette herkes kendi senaryosunu değerli görür; ben de öyle hissediyorum. Ama bunun ötesinde gerçekten şuna inanıyorum: Yeterli destek verildiğinde, beyaz perdede güçlü, başarılı işler ortaya koyabileceğime tüm kalbimle inanıyorum. Güldane Kaya Kaçar: Seni tanımaktan gurur duyduğumu belirtmek isterim. Söyleşimiz boyunca içten, derin ve umut dolu bir enerji hissediyorum. Bu röportaj aracılığıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na, yerel yönetimlere ve tüm kamuoyuna bir mesaj vermek istiyorum: Engellileri lütfen fark edin. Onlar engelli değil, güçlü insanlar. Şimdi biraz daha senin edebiyat ve sinema tarafına yönelmek istiyorum. Bu alanlarda sende oldukça zenginlik var. Yeni çıkan kitabın “Zihnimin Prototipi” ile edebiyat ve sinemayı bir araya getirdin. Bize bu kitabın doğuşunu anlatır mısın? Hüseyin İlker Duman: “Zihnim benim sahnem, laboratuvarım” diyorum hep. Hayal ettiklerimin somut hâle dönüşmesini vurgulamak istedim. Bedensel kısıtlılığım nedeniyle yaşamımın büyük kısmını zihnimde kuruyorum. “Prototipi” kelimesi de düşüncelerimin ilk hâlini temsil ediyor. Benim için her hikâye bir zihinsel model. Senaryodan hikâyeye geçerken sinematografik bir anlatım dili kullandım. “Sahneleri kelimelere çevirdim.” Betimlemeler, hikâyelerimi sahne tanelerinden sözcük dokularına dönüştürdü. Güldane Kaya Kaçar: Peki, senin için edebiyat mı daha güçlü, sinema mı? Hüseyin İlker Duman: Görsel sanatların sınırları vardır; edebiyat ise daha özgür. Film, yönetmenin yorumudur ama hikâye okurun zihninde yeniden doğar. Bu yüzden kelimeler bana daha fazla özgürlük verir. Ama ikisini de çok seviyorum. Güldane Kaya Kaçar: Yapay zekânın sanat üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsun? Hüseyin İlker Duman: Sanatın özünü “başkaldırı” olarak görüyorum ve yapay zekâyı bu noktada yetersiz buluyorum. Yapay zekânın bir derdi yok. Sanatın kaynağı acıdır; yapay zekâ sadece taklit eder. Gelecekte sanatın en büyük tehlikesi tekdüzelik olacak. Her şey birbirine benzeyecek, renkler solacak. Güldane Kaya Kaçar: Kendi üretimini nasıl tanımlarsın? Hüseyin İlker Duman: Benim üretimim “engel tanımayan sanat”. Toplum bize genellikle acınacak insanlar olarak bakıyor. Oysa biz de düşünebilir, üretebilir, hayal kurabiliriz. Sanatın özü anlamaktır. Bu yüzden #SanatEngelTanımaz etiketiyle diğer engelli sanatçılara da çağrıda bulunuyorum. Güldane Kaya Kaçar: Yeni projelerinden de bahseder misin? Hüseyin İlker Duman: Son üç yılda “Sence”, “Flu” ve “Derin İzler” gibi kısa filmlerle, ekibimizle festivallere katıldık, seçkiler aldık. Benim senaryosunu yazdığım, Raci Gündoğan’ın yönetmenliğini yaptığı “Derin İzler” Amerika kıtasında derece için yarışıyor. Şu anda amacım konusuna çok güvendiğim “Sıfırıncı Adam” adlı kısa filmim için sponsor desteği bulup çekmek ve ardından da “Issız” adlı uzun metrajlı film projeme başlamayı umuyorum. Projelerimin festivallerde ses getireceğini inancım tam. Ayrıca yeni bir kitap çıkarmayı da düşünüyorum, bir roman olacak ama şu anda sinema tarafı daha baskın. Editörün Notu: Bu röportaj, Kalpgazetesi.com İmtiyaz Sahibi,Uluslararası Tüm Engelliler Yaşlılar Kimsesizler Federasyonu (UTEF) Genel Başkanı ve Leman Gebizli Tüm Engelli Yaşlı ve Kimsesizlere Umut Işığı Derneği Kurucu Başkanı Güldane Kaya Kaçar, tarafından gerçekleştirilmiştir. Hüseyin İlker Duman’ın hikâyesi, yalnızca bir bireyin değil; görünmeyen engellerle mücadele eden tüm insanların sesi. Engelliler, toplumun üretken, yaratıcı ve ilham veren parçalarıdır. Bizler, bu 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde ve her gün, onların yeteneklerini görünür kılmalı, sanatla ve müzikle buluşmalarına destek olmalı, engelleri aşmaları için yanlarında olmalıyız. Unutulmamalıdır ki, engel tanımayan bir vizyon, topluma ilham verir ve hepimize umut ışığı olur. Röportajda yer alan görüşler, yalnızca bir bireyin değil; toplumun görünmeyen birçok engelli vatandaşının da sesini taşımaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler, Kültür ve Turizm Bakanlıkları, yerel yönetimler ve tüm kamuoyu bu sesi duysun, görsün, hissetsin. Hüseyin İlker Duman’ın “Zihnimin Prototipi” adlı eseri, hem edebiyat hem sinema dünyası için sessiz ama güçlü bir manifesto niteliğindedir. Bu röportaj, yalnızca bir sanatçının değil; görünmeyen gücün, umudun ve üretkenliğin hikâyesidir.  #SanatEngelTanımaz. #utef #UluslararasıtümengellileryaşlılarkimsesizlerfederasyonuUTEF #lemangebizlitümengelliyaşlıvekimsesizlereumtışığıderneği #GüldaneKayaKaçar #kalpgazetesi.com #HüseyinİlkerDuman #3Aralıkdünyaengellilergünü #ropörtaj
Engelli olmak değil, görmezden gelinmek zor olandır. Hüseyin İlker Duman, azmi, üretkenliği ve gücüyle hepimize ilham veriyor. Güldane Kaya Kaçar özel röportaj

Kalpgazetesi.com’un Özel Röportajı
Bir numara engelli olmak değil, görmezden gelinmek zor olandır. Hüseyin İlker Duman, azmi, üretkenliği ve gücüyle hepimize ilham veriyor.Güldane Kaya Kaçar soruyor, Hüseyin İlker Duman yanıtlıyor.

Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Bu özel günde, engelli kardeşlerimizin yeteneklerini, üretkenliklerini ve hayata bakışlarını daha yakından görmek, onların yanında olduğumuzu hissettirmek büyük önem taşıyor. Engel bahane değil; hayat şahane! Onları yalnızca görmekle kalmayıp, sanatla ve müzikle buluşmalarına fırsat tanımak, toplum olarak sorumluluğumuzdur. Bu röportaj, Hüseyin İlker Duman’ın azim ve üretkenliğiyle engelleri nasıl aştığını, kültür ve sanat alanında nasıl yol aldığını gözler önüne seriyor.

Güldane Kaya Kaçar:
Sevgili Hüseyin İlker Duman, seni yıllardır Kalpgazetesi.com ailesinde görmekten gurur duyuyoruz. Yazılarını keyifle okuyorum. Öncelikle seni biraz tanıyalım mı?

Hüseyin İlker Duman:
Ben Hüseyin İlker Duman. Serebral palsiliyim ama beni tanımlayan şey engelim değil; ürettiklerim ve hayata bakışım. Anadolu Üniversitesi İşletme mezunuyum. Sinemaya, edebiyata, kültüre ve sanata tutkuyla bağlıyım. Bir kitabım bulunuyor, ayrıca senaryo yazıyor ve yönetmenlik yapıyorum.
Yıllardır Kalpgazetesi.com’da yazıyorum. Yazmak benim için hem kendimi ifade etmenin hem de yanlış bilinen doğruları sorgulatmanın bir yolu. Bundan dolayı yazıyı bir tür direniş olarak görüyorum. 2007’de yazmaya başladım ve günümüzde yazarlığın değersizleştiğini hissetsem de, düşünmenin ve üretmenin gücü benim için hâlâ çok kıymetli. Sistem insanları izlemeye yönlendiriyor ama ben okumanın zihinde kalıcı izler bıraktığına inanıyorum.


Güldane Kaya Kaçar:
Yaşamın boyunca birçok zorlukla mücadele ettin. Bir engelli birey olarak seni en çok zorlayan şey nedir?

Hüseyin İlker Duman:
Engelli bir birey olarak beni en çok zorlayan şey, engelimin kendisinden çok toplumun yarattığı engeller. Elbette her engel türünün kendine özgü zorlukları var; benim de bireysel olarak yaşadığım sıkıntılar oluyor. Fakat dışarıdan gelen yargılar, önyargılar ve görünmez duvarlar çok daha yıpratıcı. İnsan, kendi kurduğu düzenin içinde nasıl oluyor da geri planda bırakılabiliyor? Bu soruyu uzun zamandır kendime soruyorum ve hâlâ net bir cevap bulabilmiş değilim. Eminim benim gibi birçok insan da aynı soruyu kendi içinde taşıyordur.

Bir de kültür-sanat hayatına erişim engeli var… Örneğin Altın Portakal’a gitmek istiyorum ama ulaşım imkânları benim açımdan yeterince uygun değil. Bazen tek başıma gitmek istiyorum, bazen kız arkadaşımla; fakat her seferinde şartlar engelleyici oluyor. Sinemaya gitmek gibi basit bir etkinlik bile çoğu zaman mümkün olmuyor, çünkü mekânlar bize göre tasarlanmamış oluyor. Bu nedenle sadece kendi engelimle değil, kültürel hayata katılım konusunda karşıma çıkan görünmez engellerle de mücadele ediyorum. 

Güldane Kaya Kaçar:
Sinemaya gitmekten bahsettin. Bu konuda yaşadığın sıkıntıları biraz anlatır mısın?

Hüseyin İlker Duman:
Sinema konusunda yaşadığım zorluklar, aslında bir önceki soruda bahsettiğim erişilebilirlik problemlerinin devamı niteliğinde. Öncelikle tekerlekli sandalyemle sinemaya gidebilmem için yanımda mutlaka birinin olması gerekiyor. Annem veya kardeşim geliyor genellikle; ama onlar müsait değilse gidemiyorum. Mekânların merdivensiz giriş sunmaması, salonlarda uygun oturma alanı bulunmaması da büyük bir engel.
Elbette bilet fiyatları da ayrı bir sorun; fakat erişilebilirlik eksikliği o kadar temel bir problem ki, sıra fiyatlara gelene kadar zaten birçok engelle karşılaşmış oluyorum. Oysa tek isteğim, herkes gibi kendi başıma film izleyebilmek. Kültür ve sanat herkesin hakkı.
Ayrıca şuna inanıyorum: Sinemada film izlemeyen bir yönetmen, tiyatroda oyun izlemeyen bir senarist eksik kalır. Buna rağmen tüm kısıtlamalara karşın üretmeye, bir şeyler yapmaya devam ediyorum. 

Güldane Kaya Kaçar:
Peki, engelli bireylerin istihdamına dair neler düşünüyorsun?

Hüseyin İlker Duman:
Çalışmak benim için önemli. Çünkü maddi gelir olmadan kültür-sanat faaliyetlerine katılmak, film yapmak ya da projeler üretmek mümkün olmuyor. Şu anda film çekmek için sponsor arıyorum ama destek bulmak zor olabiliyor; böyle durumlarda masrafları kendi cebimden karşılayabilmek için düzenli bir işimin olması büyük bir avantaj olurdu.
Şunu açıkça söylemek istiyorum: Röportajın buraya kadar olan kısmını okuyanlar, neyi ne kadar düşündüğümü ve üretebildiğimi mutlaka fark etmiştir. Bu da aslında engelli bireylerin çalışması için en temel örneklerden biri. Engel türü ne kadar ağır olursa olsun, bireylerin kendi yetenekleri doğrultusunda üretebileceğine inanıyorum. Evden veya ofisten, uygun koşullar sağlandığında yapılabilecek çok iş var.
Ayrıca zihinsel engelli bireyler, özellikle Down sendromlu kişiler, doğru alanlara yönlendirildiklerinde iş hayatında son derece başarılı olabiliyorlar. Düzenli, disiplinli ve sorumluluk sahibi çalışanlar olduklarını biliyoruz. Bu nedenle işverenlerin sadece engel durumuna bakarak değil, bireyin kapasitesine ve yeteneğine göre fırsat tanıması gerekir.

Benim için istihdam aynı zamanda bir güvence meselesi. Şu anda annemin sağlık güvencesinden yararlanıyorum; fakat annem vefat ettiğinde bu hak ortadan kalkacak ve tamamen güvencesiz kalacağım. Bu nedenle sigortalı bir iş benim için hem maddi hem de sosyal anlamda hayati öneme sahip. Sonuçta emeklilik güvencesi de benim hakkım. Ayrıca bir işimin olması, sürekli varoluşsal sorgular yapmamı da büyük ölçüde azaltır; çünkü zihnim meşgul olur. Bazen bunu düşünüyorum: İnsanlar ileride yapay zekâ nedeniyle çalışamaz hâle gelirse ne yapacaklar? Sürekli bu tür varoluşsal sorular sormak, bence insan için sağlıklı bir durum değil.

Güldane Kaya Kaçar:
Belediyelerden ve yerel yönetimlerden beklentin nedir?
 

Hüseyin İlker Duman:
Son dönemde özellikle rampalar ve ulaşım konusunda yaşadığım sorunlardan sonra açıkçası yerel yönetimlerden pek bir beklentim kalmadı. Bunu yaşadığım somut bir olay üzerinden açıklamak isterim: Bulunduğum bölgedeki belediyenin halkla ilişkiler birimini arayıp rampaların uygun olmadığını, gittiğimiz birçok yerde ise hiç rampa bulunmadığını ilettik. Bana verilen yanıt ise şu oldu: ‘CİMER’e şikâyet edin.’ Yani belediye, kendi sorumluluk alanındaki erişilebilirlik sorunlarını çözmek yerine, beni doğrudan merkezi yönetime yönlendirdi.

Bu durum da insana ister istemez şunu sorgulatıyor: Eğer belediye ruhsat verirken denetim yapmıyor, erişilebilirlik kontrolünü sağlamıyor ve sorumluluğu merkeze atıyorsa, peki belediyenin görevi nedir? Yerel seçimleri neden yapıyoruz? Yerel yönetimlere neden yetkiler veriyoruz? Bu sorular gerçekten düşündürücü.

Bu konulara dair yalnızca konuşmakla yetinmedim; aynı zamanda sanat yoluyla da sesimi duyurmaya çalıştım. Bu erişilebilirlik sorunlarını ele aldığım “Flu” adlı bir kısa film çektim ve film, bir festivalde çeyrek finale kadar yükseldi. Yani hem gerçek hayatta hem sanatta bu meseleyi dile getiriyorum; çünkü bu sorun yalnızca benim değil, birçok insanın ortak problemi.
Her şeye rağmen genel çerçeveden baktığımda, engelli bireyler için ulaşım ve erişilebilirlik hâlâ en temel problem. Engelli bireylere tahsis edilen araç sayısı yetersiz ve randevulu sistemlerde bile günlerce sıra beklediğimiz oluyor. Yerel yönetimlerin bu konuda daha aktif, daha samimi ve kesin çözümler üretmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz yardım istemiyoruz; erişilebilirlik istiyoruz. Özgürce hareket etmek istiyoruz.
Özellikle rampa konusu hâlâ çözülememiş büyük bir sorun. Çünkü ruhsatlar belediyeler tarafından veriliyor. Bir iş yerinin, kafenin ya da binanın rampasının uygun olup olmadığı; rampanın eğimi, genişliği veya ucunda eşik bulunup bulunmadığı neden düzenli olarak denetlenmiyor? Bu eksiklik sadece engelli bireyleri değil, yaşlıları, bebek arabası kullanan aileleri ve geçici sakatlık yaşayan insanları da doğrudan etkiliyor. Belediyeler erişilebilirliği bir lütuf değil, yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olarak görmeli. 

Güldane Kaya Kaçar:
Aile ve Sosyal Hizmetler, Kültür ve Turizm Bakanlıklarına veya İl Müdürlüklerine bir mesaj göndermek istesen ne söylerdin?

Hüseyin İlker Duman:
Bizler toplumun görünmeyen kısmıyız ama buradayız. Görülmek, duyulmak ve anlaşılmak istiyoruz. Engelli bireylere özel sinema, sanat ve kültür etkinlikleri düzenlenebilir. Engelli sinemacılar için özel fonlar oluşturulması da büyük bir ihtiyaç. Kültür Bakanlığı’nın bu konuda adım atması çok önemli olur; çünkü engelli sinemacıların koşulları diğer sinemacılarla aynı değil. Pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor. Kendimizi dünyaya tanıtacak güce sahip olduğumuza inanıyorum. Örneğin Oscar süreçlerinde artık engelli sinemacıların yaptığı filmlere öncelik tanınıyor. Dünyada bu yönde bir adalet sağlanırken, ülkemizde henüz benzer bir uygulama yok. Oysa bu yapılabilir ve yapıldığı takdirde engelli sanatçılar için çok büyük bir kapı aralanır.
Ayrıca çalışma hayatına ilişkin düzenlemelerin de gözden geçirilmesini istiyorum. Evden ya da ofisten çalışma programları, engelli bireylerin yeteneklerine göre yeniden yapılandırılabilir. Bana zaman zaman ‘engelli personel aranıyor’ başlıklı e-postalar geliyor; ancak bu işlerin çoğu hademelik tarzı görevler. Oysa ben üniversite mezunuyum, kitap yazdım, senaryolarım var ve yönetmenliğini yaptığım kısa filmler festivallerde gösterim hakkı kazandı. Buna rağmen çoğu zaman yeteneklerimiz dikkate alınmadan değerlendirilip aynı kategoriye konuluyoruz.
Bu nedenle Bakanlıkların bizleri gerçekten fark etmesini, dinlemesini ve doğru alanlara yönlendirmesini istiyoruz. Çünkü biz de bu ülkenin üretken birer parçasıyız. 

Güldane Kaya Kaçar:
Sinemaya ve kültüre bu kadar tutkuyla bağlı biri olarak, gelecekteki hayalin nedir?

Hüseyin İlker Duman:
Film çekmek istiyorum. Benim gibi ağır bedensel engeli olan birinin de sinemada başarılı olabileceğini tüm dünyaya göstermek istiyorum. Aynı zamanda benimle benzer koşullarda yaşayan insanlara umut olmak istiyorum. Farklı konularda yazdığım senaryolarım var. Elbette herkes kendi senaryosunu değerli görür; ben de öyle hissediyorum. Ama bunun ötesinde gerçekten şuna inanıyorum: Yeterli destek verildiğinde, beyaz perdede güçlü, başarılı işler ortaya koyabileceğime tüm kalbimle inanıyorum.

Güldane Kaya Kaçar:
Seni tanımaktan gurur duyduğumu belirtmek isterim. Söyleşimiz boyunca içten, derin ve umut dolu bir enerji hissediyorum. Bu röportaj aracılığıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na, yerel yönetimlere ve tüm kamuoyuna bir mesaj vermek istiyorum: Engellileri lütfen fark edin. Onlar engelli değil, güçlü insanlar. Şimdi biraz daha senin edebiyat ve sinema tarafına yönelmek istiyorum. Bu alanlarda sende oldukça zenginlik var.
Yeni çıkan kitabın “Zihnimin Prototipi” ile edebiyat ve sinemayı bir araya getirdin. Bize bu kitabın doğuşunu anlatır mısın?

Hüseyin İlker Duman:
“Zihnim benim sahnem, laboratuvarım” diyorum hep. Hayal ettiklerimin somut hâle dönüşmesini vurgulamak istedim. Bedensel kısıtlılığım nedeniyle yaşamımın büyük kısmını zihnimde kuruyorum. “Prototipi” kelimesi de düşüncelerimin ilk hâlini temsil ediyor. Benim için her hikâye bir zihinsel model.
Senaryodan hikâyeye geçerken sinematografik bir anlatım dili kullandım. “Sahneleri kelimelere çevirdim.” Betimlemeler, hikâyelerimi sahne tanelerinden sözcük dokularına dönüştürdü.

Güldane Kaya Kaçar:
Peki, senin için edebiyat mı daha güçlü, sinema mı?

Hüseyin İlker Duman:
Görsel sanatların sınırları vardır; edebiyat ise daha özgür. Film, yönetmenin yorumudur ama hikâye okurun zihninde yeniden doğar. Bu yüzden kelimeler bana daha fazla özgürlük verir. Ama ikisini de çok seviyorum.

Güldane Kaya Kaçar:
Yapay zekânın sanat üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsun?

Hüseyin İlker Duman:
Sanatın özünü “başkaldırı” olarak görüyorum ve yapay zekâyı bu noktada yetersiz buluyorum. Yapay zekânın bir derdi yok. Sanatın kaynağı acıdır; yapay zekâ sadece taklit eder. Gelecekte sanatın en büyük tehlikesi tekdüzelik olacak. Her şey birbirine benzeyecek, renkler solacak.

Güldane Kaya Kaçar:
Kendi üretimini nasıl tanımlarsın?

Hüseyin İlker Duman:
Benim üretimim “engel tanımayan sanat”. Toplum bize genellikle acınacak insanlar olarak bakıyor. Oysa biz de düşünebilir, üretebilir, hayal kurabiliriz. Sanatın özü anlamaktır. Bu yüzden #SanatEngelTanımaz etiketiyle diğer engelli sanatçılara da çağrıda bulunuyorum.

Güldane Kaya Kaçar:
Yeni projelerinden de bahseder misin?

Hüseyin İlker Duman:
Son üç yılda “Sence”, “Flu” ve “Derin İzler” gibi kısa filmlerle, ekibimizle festivallere katıldık, seçkiler aldık. Benim senaryosunu yazdığım, Raci Gündoğan’ın yönetmenliğini yaptığı “Derin İzler” Amerika kıtasında derece için yarışıyor. Şu anda amacım konusuna çok güvendiğim “Sıfırıncı Adam” adlı kısa filmim için sponsor desteği bulup çekmek ve ardından da “Issız” adlı uzun metrajlı film projeme başlamayı umuyorum. Projelerimin festivallerde ses getireceğini inancım tam. Ayrıca yeni bir kitap çıkarmayı da düşünüyorum, bir roman olacak ama şu anda sinema tarafı daha baskın.

Editörün Notu:
Bu röportaj, Kalpgazetesi.com İmtiyaz Sahibi,Uluslararası Tüm Engelliler Yaşlılar Kimsesizler Federasyonu (UTEF) Genel Başkanı ve Leman Gebizli Tüm Engelli Yaşlı ve Kimsesizlere Umut Işığı Derneği Kurucu Başkanı Güldane Kaya Kaçar, tarafından gerçekleştirilmiştir. Hüseyin İlker Duman’ın hikâyesi, yalnızca bir bireyin değil; görünmeyen engellerle mücadele eden tüm insanların sesi. Engelliler, toplumun üretken, yaratıcı ve ilham veren parçalarıdır. Bizler, bu 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde ve her gün, onların yeteneklerini görünür kılmalı, sanatla ve müzikle buluşmalarına destek olmalı, engelleri aşmaları için yanlarında olmalıyız. Unutulmamalıdır ki, engel tanımayan bir vizyon, topluma ilham verir ve hepimize umut ışığı olur.
Röportajda yer alan görüşler, yalnızca bir bireyin değil; toplumun görünmeyen birçok engelli vatandaşının da sesini taşımaktadır.
Aile ve Sosyal Hizmetler, Kültür ve Turizm Bakanlıkları, yerel yönetimler ve tüm kamuoyu bu sesi duysun, görsün, hissetsin.
Hüseyin İlker Duman’ın “Zihnimin Prototipi” adlı eseri, hem edebiyat hem sinema dünyası için sessiz ama güçlü bir manifesto niteliğindedir. Bu röportaj, yalnızca bir sanatçının değil; görünmeyen gücün, umudun ve üretkenliğin hikâyesidir.
 #SanatEngelTanımaz. #utef #Uluslararasıtümengellileryaşlılarkimsesizlerfederasyonu UTEF #lemangebizlitümengelliyaşlıvekimsesizlereumtışığıderneği # GüldaneKayaKaçar #kalpgazetesi.com #HüseyinİlkerDuman #3Aralıkdünya engellilergünü #ropörtaj

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve siteye yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.