Boş Tencereler ve Kopmuş Zincirler…
Yoksulluğu en iyi bilenlerdenim. Ömrüm boyunca bunun ne demek olduğunu yaşayarak öğrendim. Ama dün Akdeniz ilçesi Burhan Felek Caddesi’nde tanık olduğum manzara, yüreğime ağır bir yük bıraktı.
Üç küçük çocuk, ellerinde boş tencerelerle kapı kapı dolaşıyordu. Çekingen ama kararlı sesleriyle, “Açız, lütfen şu tenceremize biraz yemek koyun” diyorlardı. Çocukluklarının en güzel çağında oyun oynamaları gerekirken, açlığı gidermenin yollarını arıyorlardı.
Az ileride bir fırının camında bir yazı dikkatimi çekti: “Dinlenmiş ekmek 5 lira (yani bayat ekmek).” İçeri girdim. “Abi bir bayat ekmek alabilir miyim?” diye sordum. Fırın kalabalıktı. Sıradaki insanların yüzlerinde çaresizlikle karışık bir tebessüm vardı. Hepimiz aynı sıradaydık aslında: Yoksulluğun, unutulmuşluğun ve adaletsizliğin kuyruğunda…
Aldığım ekmeği Özgür Çocuk Parkı’na götürdüm. Orada sahipsiz köpeklerle paylaştım. Ama aklım hala o üç çocukta kaldı. Ellerinde boş tencerelerle sokak sokak dolaşan çocuklarda… Zincirleri kopmuş, kullanılmaz hale gelmiş park salıncaklarında… Yarım kalmış çocukluklarda…
Bu manzara, sadece bir anlık gözlem değil. Bu, bir toplumun vicdanına düşen ağır bir nottur. Çocukların aç dolaştığı, insanların bayat ekmek için sıraya girdiği bir şehir, hiçbirimizin yüreğine sığmaz.
Artık şu soruyu kendimize sormalıyız:
Bu yoksulluğa daha ne kadar sessiz kalacağız?
Ve bu çocukların boş tencerelerini kim dolduracak?
Çünkü unutmayalım: Bir ülkenin gerçek refahı, sokaklarındaki aç çocukların sayısıyla ölçülür…
Neyse ya, elimden gelen sadece paylaşmak, iyi günler dilerim..
Mustafa Esmer Cengiz


