Dilber KÖSE
Köşe Yazarı
Dilber KÖSE
 

Tarihten Günümüze Şifa Yolculuğu Kaplıcaların Sessiz Mucizesi

“Tarihten Günümüze Şifa Yolculuğu: Kaplıcaların Sessiz Mucizesi”   Yüzyıllardır insanlığın hem dinlenmek hem de şifa bulmak için sığındığı özel mekânlardır kaplıcalar. Tarihin her döneminde, farklı coğrafyalarda insanlar sıcak suyun rahatlatan gücüne inanmış, bu doğal kaynakları birer yaşam alanına dönüştürmüştür.   Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan uzun bir gelenekte kaplıcalar; kimi zaman sağlık merkezi, kimi zaman sosyal bir buluşma noktası, kimi zaman da huzurun adresi olmuştur.   Bugün de değişen pek bir şey yok aslında… Kaplıcalar hâlâ bir doğal tedavi merkezi, bir dinlenme durağı, bir yeniden doğuş noktası niteliğinde. Kimisi tatil için gider, kimisi tedavi için… Fakat en doğrusu, kaplıcaları hem ruhu hem bedeni iyileştiren doğal merkezler olarak görmektir.   Afyonkarahisar – Sandıklı: Şifanın Yüzyıllardır Kaynadığı Topraklardan biridir. Türkiye’de pek çok bölgede kaplıca bulunsa da Afyonkarahisar Sandıklı; mineralli suyu, yüksek şifa oranı ve doğal atmosferiyle ayrı bir yerde durur.   Hele bir de Safranlı bölgesi, her adımında başka bir hikâye saklar. Kaplıcanın kendine özgü kokusu, buharın içinde kaybolan yüzler, sessizliğin içinde yankılanan su sesleri… Hepsi birleşince insanı ister istemez dinginliğe çağırır.   Bu hafta Safran kaplıcanın konukları çoğunlukla Antalya ve ilçelerindendi.   Akdeniz’in sıcak insanları, Sandıklı’nın sıcak suyuyla buluşunca ortaya huzur dolu bir tablo çıktı. Kimi bel ağrısını hafifletmek için gelmişti, kimi stresten uzaklaşmak için… Ama herkesin ortak noktası aynıydı: Şifa arayışı.   Kaplıcaya Girmeden Mutlaka Bilinmesi Gerekenler ise; Her kaplıca yolculuğu, doğru bilgi ve bilinçle daha sağlıklı hale gelir. Özellikle sağlık problemi olanların, hem kendi doktorlarına hem de kaplıca doktoruna danışması büyük önem taşır. Çünkü herkese aynı süre, aynı sıcaklık uygun olmayabilir. Sıcak suda ne kadar kalınır? Bu, kişiden kişiye değişir ama ortalama sürelerin dışına çıkmamak sağlık için şarttır. Sıcak suyun ardından soğuk suya girilir mi?   Her kaplıca bunu önermez. Kimisi sıcak-soğuk döngüsünün faydalı olduğunu söyler, kimisi sakın der. Bu nedenle mutlaka kaplıcanın uzmanından bilgi alınmalıdır.   Kaplıcada Beslenme ve Yaşam Düzeni; Çoğu kaplıcada açık büfe bulunur. Ancak “açık büfe” dendiğinde kontrollü olmak gerekir. Doğru beslenme, şifa sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Meyveyi, sebzeyi, su tüketimini aksatmamak; ağır yiyeceklerden uzak durmak kaplıca sürecini daha etkili hale getirir.   Çamur Banyosu: Hem Şifa Hem Eğlence... Kaplıca kültürünün en keyifli ritüellerinden biri de hiç kuşkusuz çamur banyolarıdır. Mineralli çamurun sıcaklığı, cilde yapışırken insana hem oyunbaz bir çocukluk hissi verir hem de adeta doğanın bir hediyesiymiş gibi şifa dağıtır.   Birçok kaplıcada olduğu gibi Sandıklı’da da çamur banyosu, misafirler arasında ayrı bir muhabbet kapısı açar. Çamura bulanan yüzler, kahkahalarla karışan buhar, birbirine uzatılan küçük şakalar… Hele ki o çamur üstündeyken biri arkadaşına takılarak, “Bir bira uzat da bu keyfin tadı tam olsun,” diye latife etti mi, ortamda bir yumuşama, bir dostluk havası yayılır. Çamurun içinde hem beden gevşer hem de insanlar anı biriktirmeye başlar... Çamur banyosu yalnızca günümüz insanının keşfi değildir.   Antik çağlardan beri, özellikle Anadolu topraklarında kaplıca suları ve çamurlarının şifa verdiğine inanılırdı.   Anadolu mitolojisinde anlatılan eski bir rivayete göre; Çok çirkin olduğu söylenen bir genç kız, insanların sözlerinden, bakışlarından yorulur ve dağların arasına saklanmak ister. Bir gün üzüntüyle dolaşırken, toprağın altından çıkan sıcak bir suyun yanında durur. Yeri oyar, eliyle çamuru yüzüne sürer. Çamurun sertleşip çatlamasıyla kendini temizlemek için yakınlardaki ırmağa girer. Suyun içinden çıktığında, doğanın bütün renkleri sanki ona değmiştir. Saçları güneş gibi parlamış, teni ay gibi aydınlanmış, yüzündeki ifadeye bir saklı güzellik yerleşmiştir. Rivayete göre insanlar onu gördüğünde tanıyamamış, “Bu kız kim?” diye birbirine sormuş. Kız, “Ben yine benim… Ama toprağın bana verdiği güzellik içime de dışıma da dokundu.” demiş. Bu hikâyenin en güzel yanı şu olur: Güzellik çamurdan değil, insanın kendini sevmesinden başlar… Çamur yalnızca doğanın bir armağanıdır.   Türk Hamamı: Kaplıca Geleneğinin Kalbi. Kaplıca deneyiminin olmazsa olmazıdır. Türk hamamı. Kese, köpük masajı, sıcak mermerin huzur veren etkisi… Hepsi bir araya geldiğinde vücudun yükü hafifler, ruhun kiri bile arınır sanki. Kese ve köpük masajı yapılmadan kaplıcadan ayrılmak, yarım kalmış bir hikâye gibi olur....    
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2025 -Çarşamba

Tarihten Günümüze Şifa Yolculuğu Kaplıcaların Sessiz Mucizesi

“Tarihten Günümüze Şifa Yolculuğu: Kaplıcaların Sessiz Mucizesi”
 
Yüzyıllardır insanlığın hem dinlenmek hem de şifa bulmak için sığındığı özel mekânlardır kaplıcalar.
Tarihin her döneminde, farklı coğrafyalarda insanlar sıcak suyun rahatlatan gücüne inanmış, bu doğal kaynakları birer yaşam alanına dönüştürmüştür.
 
Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan uzun bir gelenekte kaplıcalar; kimi zaman sağlık merkezi, kimi zaman sosyal bir buluşma noktası, kimi zaman da huzurun adresi olmuştur.
 
Bugün de değişen pek bir şey yok aslında…
Kaplıcalar hâlâ bir doğal tedavi merkezi, bir dinlenme durağı, bir yeniden doğuş noktası niteliğinde. Kimisi tatil için gider, kimisi tedavi için…
Fakat en doğrusu, kaplıcaları hem ruhu hem bedeni iyileştiren doğal merkezler olarak görmektir.
 
Afyonkarahisar – Sandıklı: Şifanın Yüzyıllardır Kaynadığı Topraklardan biridir.
Türkiye’de pek çok bölgede kaplıca bulunsa da Afyonkarahisar Sandıklı; mineralli suyu, yüksek şifa oranı ve doğal atmosferiyle ayrı bir yerde durur.
 
Hele bir de Safranlı bölgesi, her adımında başka bir hikâye saklar.
Kaplıcanın kendine özgü kokusu, buharın içinde kaybolan yüzler, sessizliğin içinde yankılanan su sesleri…
Hepsi birleşince insanı ister istemez dinginliğe çağırır.
 
Bu hafta Safran kaplıcanın konukları çoğunlukla Antalya ve ilçelerindendi.
 
Akdeniz’in sıcak insanları, Sandıklı’nın sıcak suyuyla buluşunca ortaya huzur dolu bir tablo çıktı.
Kimi bel ağrısını hafifletmek için gelmişti, kimi stresten uzaklaşmak için…
Ama herkesin ortak noktası aynıydı: Şifa arayışı.
 
Kaplıcaya Girmeden Mutlaka Bilinmesi Gerekenler ise;
Her kaplıca yolculuğu, doğru bilgi ve bilinçle daha sağlıklı hale gelir.
Özellikle sağlık problemi olanların, hem kendi doktorlarına hem de kaplıca doktoruna danışması büyük önem taşır.
Çünkü herkese aynı süre, aynı sıcaklık uygun olmayabilir.
Sıcak suda ne kadar kalınır?
Bu, kişiden kişiye değişir ama ortalama sürelerin dışına çıkmamak sağlık için şarttır.
Sıcak suyun ardından soğuk suya girilir mi?
 
Her kaplıca bunu önermez. Kimisi sıcak-soğuk döngüsünün faydalı olduğunu söyler, kimisi sakın der.
Bu nedenle mutlaka kaplıcanın uzmanından bilgi alınmalıdır.
 
Kaplıcada Beslenme ve Yaşam Düzeni;
Çoğu kaplıcada açık büfe bulunur. Ancak “açık büfe” dendiğinde kontrollü olmak gerekir.
Doğru beslenme, şifa sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Meyveyi, sebzeyi, su tüketimini aksatmamak; ağır yiyeceklerden uzak durmak kaplıca sürecini daha etkili hale getirir.
 
Çamur Banyosu: Hem Şifa Hem Eğlence...
Kaplıca kültürünün en keyifli ritüellerinden biri de hiç kuşkusuz çamur banyolarıdır.
Mineralli çamurun sıcaklığı, cilde yapışırken insana hem oyunbaz bir çocukluk hissi verir hem de adeta doğanın bir hediyesiymiş gibi şifa dağıtır.
 
Birçok kaplıcada olduğu gibi Sandıklı’da da çamur banyosu, misafirler arasında ayrı bir muhabbet kapısı açar.
Çamura bulanan yüzler, kahkahalarla karışan buhar, birbirine uzatılan küçük şakalar…
Hele ki o çamur üstündeyken biri arkadaşına takılarak, “Bir bira uzat da bu keyfin tadı tam olsun,” diye latife etti mi, ortamda bir yumuşama, bir dostluk havası yayılır.
Çamurun içinde hem beden gevşer hem de insanlar anı biriktirmeye başlar...
Çamur banyosu yalnızca günümüz insanının keşfi değildir.
 
Antik çağlardan beri, özellikle Anadolu topraklarında kaplıca suları ve çamurlarının şifa verdiğine inanılırdı.
 
Anadolu mitolojisinde anlatılan eski bir rivayete göre;
Çok çirkin olduğu söylenen bir genç kız, insanların sözlerinden, bakışlarından yorulur ve dağların arasına saklanmak ister.
Bir gün üzüntüyle dolaşırken, toprağın altından çıkan sıcak bir suyun yanında durur.
Yeri oyar, eliyle çamuru yüzüne sürer.
Çamurun sertleşip çatlamasıyla kendini temizlemek için yakınlardaki ırmağa girer.
Suyun içinden çıktığında, doğanın bütün renkleri sanki ona değmiştir. Saçları güneş gibi parlamış, teni ay gibi aydınlanmış, yüzündeki ifadeye bir saklı güzellik yerleşmiştir.
Rivayete göre insanlar onu gördüğünde tanıyamamış, “Bu kız kim?” diye birbirine sormuş.
Kız, “Ben yine benim…
Ama toprağın bana verdiği güzellik içime de dışıma da dokundu.” demiş.
Bu hikâyenin en güzel yanı şu olur:
Güzellik çamurdan değil, insanın kendini sevmesinden başlar…
Çamur yalnızca doğanın bir armağanıdır.
 
Türk Hamamı: Kaplıca Geleneğinin Kalbi.
Kaplıca deneyiminin olmazsa olmazıdır.
Türk hamamı.
Kese, köpük masajı, sıcak mermerin huzur veren etkisi…
Hepsi bir araya geldiğinde vücudun yükü hafifler, ruhun kiri bile arınır sanki.
Kese ve köpük masajı yapılmadan kaplıcadan ayrılmak, yarım kalmış bir hikâye gibi olur....
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kalpgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.