ALMANYA DEMOKRASİ SINAVINDA …
YouGov araştırma şirketinin yaptığı son ankette,
“Yarın seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna verilen yanıtlarda; demokrasi, yabancı ve mülteci karşıtı ırkçı AfD (Almanya için Alternatif) partisinin yüzde 27 oy aldığı ve federal hükümetteki partilerin önüne geçtiği açıklandı.
Bu sonuca şaşıranlar da oldu, şaşırmayanlar da.
Araştırmadan kaygı duyan bazı dostlarım düşüncelerimi sordular.
Elbette ben de endişeliyim. Zaten AfD hakkında daha önce birkaç yazı yazmıştım. Hatta 17 Şubat’ta, 23 Şubat’ta yapılacak Federal Parlamento seçimleri öncesinde kaleme aldığım yazıda şu ifadeyi kullanmıştım:
“Almanya’da faşizmin izleri hâlâ silinmedi.”
O yazımı Almanca’ya da çevirip yayınlamıştım.
Ertesi gün ise önemli bir makamla yapacağım görüşme, tam da kapıda, “Görüşme ileri bir tarihe ertelendi, size yeni bir randevu bildirilecek” denilerek iptal edildi.
O günden bu yana yeni bir randevu verilmediği gibi, hem bireysel hem de grup olarak gönderdiğimiz e-postalara dahi yanıt alınamıyor.
Ama gerçek şu: Almanya’da sağcı ve ırkçı görüşler yükselişte.
Bunun arkasına farklı gerekçeler ekleniyor.
En çok öne sürülen bahane ise mülteci sayısındaki artış.
Oysa bir gerçeğin artık kabullenilmesi gerekiyor: Almanya bir göç ülkesidir.
Bunu sağcı partiler bile, zor da olsa kabul etmek zorunda kaldılar.
Çünkü Almanya’nın nüfusu yaşlanıyor. Üretimde gerekli genç nüfusun eksikliği, ülke ekonomisini zor durumda bırakıyor.
Dolayısıyla, Almanya’nın yapması gereken; gerek kendi davetiyle gelen, gerekse istemeden ülkeye giren insanların topluma kabul edilmesini sağlamak, onları eğitip üretime katmaktır.
Bir başka tartışmasız gerçek de şu: Almanya’da ırkçı bir damar vardır ve bu damar zaman zaman çeşitli sebeplerle yeniden hortlatılmaya çalışılır.
Ancak bu demokrasi düşmanlarına karşı güçlü bir mücadele verilirse, bu hareket püskürtülebilir.
Bunun yolu da AfD’ye oy veren ya da vermeyi düşünen insanların demokrasiye olan inançlarını geliştirmekten geçer.
Geçmişte, 80’li ve 90’lı yıllarda da ırkçı partiler çıkış yapmış, ancak kısa sürede etkisiz hale getirilmişti.
O dönemlerde Willy Brandt, Helmut Kohl, Helmut Schmidt, Hans-Dietrich Genscher ve Björn Engholm gibi farklı siyasi görüşlerden devlet adamları sağduyu ve devlet aklı ile hareket ediyorlardı.
Bugün de AfD’nin yükselişi, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi savunan partiler ve siyasetçilerle, seçmenlere ve oy hakkı olmayan göçmenlere ulaşarak geriletilebilir.
Şunu da eklemek isterim: Alman derin devlet aklı, AfD’nin iktidara gelmesine izin vermez.
Bugün sessiz kalıyor olabilirler, ama yarın… Çünkü hükümet başka şeydir, devlet başka şey.
ABD eski başkanı Donald Trump ve Elon Musk’un niyetleri, Batı Avrupa’yı karıştırmak ve özellikle Almanya’da AfD’yi desteklemek olsa da başarılı olamayacaklardır.
Güçleri ve zamanı buna yetmeyecektir.
Bu nedenle AfD’nin uzun vadede siyasetin zirvesinde kalacağına inancım zayıf.
Büyük ihtimalle bu çıkış uzun soluklu olmayacak.
Çünkü burada da AfD için şu söz geçerlidir: “Niyet başka, kısmet başka.”
İki hafta önce görüşlerine değer verdiğim bir siyasetçiyle ormanda yaptığımız uzun bir yürüyüşte AfD konusunda şöyle dedi:
“Bu böyle devam edemez. Dört yıl geçmez, AfD kapatılır.”
Bugün Almanya’da demokrasi hareketi çok güçlü görünmese de, Alman derin devlet aklı AfD’nin pervasızlığını görmezden gelemez.
Belki de sürecin olgunlaşmasını bekliyorlar.
Aksi halde Almanya kendi mezarını kazmış olur.
Mevcut hükümet içinde de bu tehlikeyi gören partiler yok değil. Bu nedenle ister hükümette, ister muhalefette olsun; demokrasiye inanan partiler, akıllarını başlarına alarak demokrasi yelpazesini genişletmek zorundalar.
Almanya geçmişte iki büyük felaket yaşadı.
İkincisi yalnız Almanya’nın değil, tüm insanlığın felaketi oldu.
Üçüncüsüne asla izin verilemez.
Remzi Uysal
Lübeck, 24 Eylül 2025
Gesendet von Yahoo Mail für iPhone