Dünyanın ekonomik kalp atışı giderek tek bir merkeze, Amerika’ya bağımlı hale geldi. Ancak kalp ne kadar güçlü atarsa atsın, damarlar tıkanmaya başladı. Uluslararası Para Fonu’nun ikinci başkanı Gita Gopinath, geçtiğimiz hafta The Economist’te yayımlanan yazısında, bu damar tıkanıklığının küresel bir krize dönüşebileceği konusunda bir uyarı yaptı.
Eğer ABD hisse senedi piyasalarında dotcom balonu benzeri bir çöküş yaşanırsa, Amerikan hanehalkı yaklaşık 20 trilyon dolar, yabancı yatırımcılar 15 trilyon dolar kaybedebilir. Yani, dünya ekonomisinin neredeyse beşte biri buharlaşabilir.
Yapay zekâ coşkusunun gölgesinde
2023’ten bu yana, yapay zekâ merkezli iyimserlik borsaları tarihi rekorlara taşıdı. Ancak aynı ivme, tehlikeli bir benzerliği de beraberinde getirdi: 2000 yılındaki dotcom balonunun son aşaması.
Ekonomistler, bu dönemde de aynı işaretleri görmüştü: yüksek değerlemeler, dar liderlik, aşırı kaldıraç ve “bu kez farklı” inancı. Bugün S&P 500’ün piyasa değeri rekor seviyelerde ve sadece yedi dev teknoloji şirketi endeksin üçte birini oluşturuyor. Shiller CAPE oranı 40’a yakın; yani tarihsel ortalamanın iki katı.
Gopinath’ın ifadesiyle, “Bu kez çok daha fazla servet risk altında ve politika alanı çok daha dar.”
Dolar güven mi, tehdit mi?
Kriz dönemlerinde genellikle “güvenli liman” olan dolar, bu kez o rolünü kaybedebilir. Çünkü son yıllarda Avrupa ve Asya’daki yatırımcılar, doların gücünden faydalanmak için trilyonlarca doları ABD piyasalarına taşıdı. Bu da, her dalgalanmanın artık küresel yankı yaratacağı anlamına geliyor.
Dahası, ABD kurumlarının bağımsızlığına dair artan kuşkular dolar güvenini zedeliyor. Bir zamanlar herkesin sığındığı para birimi, bu kez fırtınanın merkezinde olabilir.
Borç dağları ve daralan manevra alanı
ABD’nin kamu borcu tarihi seviyelerde. Buna ticaret savaşları ve yüksek faiz ortamı eklendiğinde, olası bir çöküşte devletin uygulayabileceği mali teşvikler sınırlı kalıyor.
2000’deki dotcom çöküşü kısa süreli bir durgunluk yaratmıştı. Bugünse tablo çok daha kırılgan. Faiz oranları hâlâ yüksek, bütçe açığı rekor düzeyde ve finansal sistem, küresel olarak birbirine çok daha sıkı bağlı.
IMF’nin son raporu da bu tabloyu destekliyor: “Değerlemelerde gerginlik arttı, düzensiz bir piyasa düzeltmesi olasılığı yükseldi.”
Küresel büyüme dengesizliği
Gopinath’a göre asıl tehlike ticaret dengesizliği değil, büyüme dengesizliği. Avrupa ve Asya ekonomileri uzun süredir düşük ivmeyle ilerliyor. Dünyanın büyüme motoru neredeyse tamamen ABD’ye yaslanmış durumda.
Yani motor tek, fren yok. Bu da küçük bir arızanın bile sistemi durdurabileceği anlamına geliyor. Gopinath açıkça söylüyor:
“Dünya ekonomisi çok dar temeller üzerine kurulu. Eğer diğer bölgeler büyüme üretemezse, bir sonraki çöküş küresel refahı yıllarca sarsabilir.”
Rakamlarla riskin boyutu
Gopinath’ın analizine göre olası bir çöküş:
Amerikan hanehalkına 20 trilyon dolar,
Yabancı yatırımcılara 15 trilyon dolar,
Toplamda 35 trilyon dolarlık servet kaybına neden olabilir.
Bu büyüklük, küresel ekonominin %20’sine denk geliyor. ABD’de tüketim %3,5, büyüme ise yaklaşık 2 puan düşebilir.
Bunlar kuru tahmin değil; ekonomik tarihte benzeri görülmemiş bir zincirleme etki potansiyelini anlatıyor.
Beklemek de bir stratejidir
Bugün dünya ekonomisi, bir yandan rekor servet yaratırken diğer yandan buzun üstünde dans ediyor. Piyasalar pahalı, kaldıraç yüksek, merkez bankaları sıkışmış durumda.
Bu durumun kesin bir “yarın patlayacak” anlamına geldiğini söylemek yanlış olur. Ancak risklerin artık göz ardı edilemeyecek kadar büyüdüğü de ortada.
Gita Gopinath’ın çağrısı aslında bir kehanet değil, bir hatırlatma:
Refahın temelini sadece teknoloji hisselerine, doların cazibesine ve Amerikan tüketimine yaslarsak, bir sonraki kriz yalnızca ekranlarda değil, hayatlarımızda da hissedilir.
Belki de bu dönemde en doğru strateji, acele etmemek. Çünkü bazen beklemek, en güçlü yatırım biçimidir.