Hüseyin İlker DUMAN
Köşe Yazarı
Hüseyin İlker DUMAN
 

Yapay Zekânın Ayak Sesleri (Ve Kimsenin Yüksek Sesle Sormadığı Sorular)

2025 itibarıyla artık kimse şunu söyleyemez: “Yapay zekâ henüz çok erken bir aşamada.” Hayır. Erken falan değil. Ayak sesleri duyuluyor. Hem de net biçimde.   Bugün yaşanan şey bir devrim değil; bir hazırlık süreci. Ve bu sürece yalnızca fikirler değil, akıl almaz miktarda para akıtılıyor. 2030 yılına kadar yapay zekâ ve ona bağlı altyapılara yaklaşık 6,7 trilyon dolar aktarılması planlanıyor. Trilyon. Tekil bir devlet bütçesi değil, küresel sermayenin bilinçli bir yönelimi.   Şimdi şu soruyu gerçekten sormak gerekiyor: Bu kadar maddi kaynağı aktardıktan sonra, hiçbir karşılık beklemeden, “Tamam, biz kapitali bırakıyoruz, gücü paylaşıyoruz” diyecek şirketler olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?   Gençler Çalışmak İstemiyor, Sistem Çalışmak Zorunda   Almanya’da gençler açık açık söylüyor: “Emeklilerin yükünü taşımak istemiyoruz.”   Bu bir tembellik meselesi değil. Bu, sistemin matematiğinin çöktüğünün fark edilmesi. Azalan nüfus, artan yaşlı oranı, düşen ücretler ve güvencesizleşen çalışma… Ve tam bu denklem çökerken, yapay zekâ devreye giriyor.   Peki soralım: İnsanların çalışmasına gerek kalmayan bir dünyada ekonomi nasıl dönecek? Daha doğrusu: Çalışamayan insanların olduğu bir dünyada?   Çünkü yapay zekâ masalı genellikle şöyle anlatılıyor: “İnsanlar sıkıcı işleri bırakacak, yaratıcı olacak.” Gerçek tablo ise şu: İnsanlar işi bırakmıyor, işler insanları bırakıyor.   Üreten Ama Satamayan Bir Dünya   Yapay zekâ ve robotik üretim, verimliliği uçuruyor. Fabrikalar karanlıkta çalışabiliyor. Ofislerde insan olmadan kararlar alınıyor. İçerik, yazılım, tasarım, muhasebe… Hepsi otomasyona giriyor.   Ama kimse şu basit soruya cevap vermiyor: Bu kadar ürün kime satılacak?   İnsanların geliri yoksa, tüketim yoktur. Tüketim yoksa, kapitalizmin de bir anlamı yoktur.   Ve işte burada sistem ikiye ayrılır: Ya gelir tabana yayılır (ki bu, bugünkü güç sahiplerinin çıkarına aykırıdır), Ya da ekonomi, tüketmesi gerekmeyen küçük bir sınıf için yeniden kurgulanır.   Tarih bize hangisinin daha “olası” olduğunu defalarca gösterdi.   Yapay Zekâ Ütopyası: Kime Göre Cennet?   Sürekli bir ütopyadan söz ediliyor: “Çalışmadan yaşadığımız, istediğimizi yaptığımız, bolluk içinde bir dünya.”   Bu söylem ya naiftir ya da bilinçli bir sis perdesidir.   Evet, teorik olarak mümkündür. Ama gücün bu kadar merkezileştiği, teknolojinin bu kadar pahalı olduğu, altyapının bu kadar az sayıda şirketin elinde toplandığı bir dünyada, bu ütopyanın herkes için geçerli olacağına inanmak safdilliktir.   Daha gerçekçi senaryo şudur: Kaynakları tükenmiş, iklimi çökmüş, sosyal bağları kopmuş bir dünyada; küçük bir elit sınıfın yapay zekâ, robotik üretim ve algoritmik denetimle her şeyi yönettiği bir düzen.   Bu düzende “insanlık” da değişir. Transhümanizm bir vaat olarak sunulur ama bir hak olarak verilmez. Robot eşler, yapay ilişkiler, simüle edilmiş yakınlıklar… Bunlar bir cennet değil; yalnızlığın endüstriyel üretimidir.   Elitler için belki konforlu. Geri kalanlar için ise yönetilen, ölçülen, yönlendirilen bir varoluş.   Asıl Soruyu Erteleyemeyiz   2025, yapay zekânın dünyayı ele geçirdiği yıl değil. Ama kimin dünyayı yöneteceğinin yeniden belirlendiği yıl olabilir.   Bu noktada asıl soru şudur: Yapay zekâ ne yapacak değil, Bu gücü kimin eline teslim ediyoruz?   Trilyonlarca dolar yatırılan bir teknolojinin, sonunda “insanlığın iyiliği için” serbest bırakılacağını düşünmek, iyi niyet değil; politik körlüktür.   Ve tarih, politik körlüğün bedelini her zaman insanlara ödetmiştir.
Ekleme Tarihi: 24 Aralık 2025 -Çarşamba

Yapay Zekânın Ayak Sesleri (Ve Kimsenin Yüksek Sesle Sormadığı Sorular)

2025 itibarıyla artık kimse şunu söyleyemez: “Yapay zekâ henüz çok erken bir aşamada.”

Hayır. Erken falan değil. Ayak sesleri duyuluyor. Hem de net biçimde.

 

Bugün yaşanan şey bir devrim değil; bir hazırlık süreci. Ve bu sürece yalnızca fikirler değil, akıl almaz miktarda para akıtılıyor. 2030 yılına kadar yapay zekâ ve ona bağlı altyapılara yaklaşık 6,7 trilyon dolar aktarılması planlanıyor. Trilyon. Tekil bir devlet bütçesi değil, küresel sermayenin bilinçli bir yönelimi.

 

Şimdi şu soruyu gerçekten sormak gerekiyor:

Bu kadar maddi kaynağı aktardıktan sonra, hiçbir karşılık beklemeden,

“Tamam, biz kapitali bırakıyoruz, gücü paylaşıyoruz”

diyecek şirketler olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?

 

Gençler Çalışmak İstemiyor, Sistem Çalışmak Zorunda

 

Almanya’da gençler açık açık söylüyor:

“Emeklilerin yükünü taşımak istemiyoruz.”

 

Bu bir tembellik meselesi değil. Bu, sistemin matematiğinin çöktüğünün fark edilmesi. Azalan nüfus, artan yaşlı oranı, düşen ücretler ve güvencesizleşen çalışma… Ve tam bu denklem çökerken, yapay zekâ devreye giriyor.

 

Peki soralım:

İnsanların çalışmasına gerek kalmayan bir dünyada ekonomi nasıl dönecek?

Daha doğrusu: Çalışamayan insanların olduğu bir dünyada?

 

Çünkü yapay zekâ masalı genellikle şöyle anlatılıyor: “İnsanlar sıkıcı işleri bırakacak, yaratıcı olacak.”

Gerçek tablo ise şu: İnsanlar işi bırakmıyor, işler insanları bırakıyor.

 

Üreten Ama Satamayan Bir Dünya

 

Yapay zekâ ve robotik üretim, verimliliği uçuruyor. Fabrikalar karanlıkta çalışabiliyor. Ofislerde insan olmadan kararlar alınıyor. İçerik, yazılım, tasarım, muhasebe… Hepsi otomasyona giriyor.

 

Ama kimse şu basit soruya cevap vermiyor:

Bu kadar ürün kime satılacak?

 

İnsanların geliri yoksa, tüketim yoktur.

Tüketim yoksa, kapitalizmin de bir anlamı yoktur.

 

Ve işte burada sistem ikiye ayrılır:

  • Ya gelir tabana yayılır (ki bu, bugünkü güç sahiplerinin çıkarına aykırıdır),
  • Ya da ekonomi, tüketmesi gerekmeyen küçük bir sınıf için yeniden kurgulanır.

 

Tarih bize hangisinin daha “olası” olduğunu defalarca gösterdi.

 

Yapay Zekâ Ütopyası: Kime Göre Cennet?

 

Sürekli bir ütopyadan söz ediliyor:

“Çalışmadan yaşadığımız, istediğimizi yaptığımız, bolluk içinde bir dünya.”

 

Bu söylem ya naiftir ya da bilinçli bir sis perdesidir.

 

Evet, teorik olarak mümkündür.

Ama gücün bu kadar merkezileştiği, teknolojinin bu kadar pahalı olduğu, altyapının bu kadar az sayıda şirketin elinde toplandığı bir dünyada, bu ütopyanın herkes için geçerli olacağına inanmak safdilliktir.

 

Daha gerçekçi senaryo şudur:

Kaynakları tükenmiş, iklimi çökmüş, sosyal bağları kopmuş bir dünyada;

küçük bir elit sınıfın yapay zekâ, robotik üretim ve algoritmik denetimle her şeyi yönettiği bir düzen.

 

Bu düzende “insanlık” da değişir.

Transhümanizm bir vaat olarak sunulur ama bir hak olarak verilmez.

Robot eşler, yapay ilişkiler, simüle edilmiş yakınlıklar… Bunlar bir cennet değil; yalnızlığın endüstriyel üretimidir.

 

Elitler için belki konforlu.

Geri kalanlar için ise yönetilen, ölçülen, yönlendirilen bir varoluş.

 

Asıl Soruyu Erteleyemeyiz

 

2025, yapay zekânın dünyayı ele geçirdiği yıl değil.

Ama kimin dünyayı yöneteceğinin yeniden belirlendiği yıl olabilir.

 

Bu noktada asıl soru şudur:

Yapay zekâ ne yapacak değil,

Bu gücü kimin eline teslim ediyoruz?

 

Trilyonlarca dolar yatırılan bir teknolojinin, sonunda “insanlığın iyiliği için” serbest bırakılacağını düşünmek, iyi niyet değil; politik körlüktür.

 

Ve tarih, politik körlüğün bedelini her zaman insanlara ödetmiştir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kalpgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gül
(24.12.2025 20:09 - #188)
İstesek de, istemesek de yapay zeka gümbür gümbür geliyor! Gül
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kalpgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.